2

988 83 14
                                    

(3. Kişiden)

Çocuklar sabah yine Minho ve Seungmin'in bağırışmasıyla uyandılar. Her maç günü sabahı bu olurdu. Evde uykuyu en çok seven Jisung'tu ve uyuyamadığı zaman ağzına ne gelirse söylerdi. Yine o anlardan biri olmaması için Chan dua ediyordu. Yoksa kavga daha da büyürdü ve kavganın büyümesi demek, Chan için daha büyük bif dert demekti.

Ve olan oldu. Jisung uyandı ve Minho'yla Seungmin'in yanına gitti.
"Yet-ter amına kodumun veletleri! İki gündür uyuyamıyorum yeter! İkinizde 20 yaşındaki salakların tekisiniz ve kavga dışında bi bok yaptığınız yok! Gidin sahada birbirinizin kafasına basketbol topu fırlatında beyniniz yerine gelsin!"

Minho Jisung'un üstüne gitmeye başladı. "Ne diyon lan sen? Salak, velet falan noluyor!"
Jisung tırsıyordu. Uyku sersemliğinde herşeyi söyleyebiliyordu. Hatta bir keresinde Jeongin, onun bu huyunu bildiği için uyandırıp ona doğum gününde ne hediye aldığını sormuştu ve oda saat aldığını söylemişti.

Şimdi olaylar değişmişti. Seungmin, Mimho'yu sakinleştirmek için çırpınıyordu.
Kolunu tuttu ve konuştu.
"Tamam Minho yeter."
Minho anında kolunu çekti ve sinirle Seungmin'e bağırdı.

"Uzak dur!"
Seungmin sinirden söylediğini bildiği
için aldırış etmedi ve geriye doğru çekildi. Ama Jisung'uda koruması gerekiyordu.

Felix yanlarına geldi ve sanki hiçbirşey yokmuş gibi, gün ışığı saçarak "Günaydın!" dedi.
"Bugün ne güzel bir gün! Tam sikiş- yani gezmelik bir hava!"

Arkadan Changbin ensesine vurdu.
"Senin kadar azgın başka kimseyi görmedim yemin ederim."

Jisung lafların arasında kaçıp, sanki Chan'a günaydın demek için gitmiş gibi yanına gitti ve sığındı.

Minho'nun Jisung'a olan siniri geçtiğinde tekrardan Seungmin'e döndü. "Maçta bana pas atma."
dedikten sonra lafını dinlemeden yanlarından çekip gitti.

Minho maç olucağı günün sabahları da hep sitres olurdu. Kaybetme korkusu içini sardığı için pek mutlu olamazdı. Seungmin onun tam tersiydi. Maçı kaybedecek olsalar bile moralini bozmazdı ve konsantre olurdu.

Chan yanlarına gitti ve elini Changbin'in omzuna koydu.
"Hadi sabah sabah bu kadar şeylik yeter. Aşağı inip kahvaltı yapalım."

Aynanda onaylayan başlarla birlikte Chan önden gitti ve mutfağa girdi. Yemekler o ve Minho hazırlıyordu normalde ama şuanda Minho yeterince gergin olduğu için onun görevini Hyunjin üstlenmişti. Pek güzel yemek yaptığı söylenemezdi ama Chan varken ortalığı fazlada karıştıramazdı.

*****

Yaklaşık yarım saat sonra kahvaltılarını yapmış, hep birlikte basketbol maçını izlemeye gidiyorlardı. Seungmin ve Minho hariç.

Felix elinde karşı takımın bayrağını sallıyordu.
"Ben rakip takımı tutucam. Size hiç güvenesim yok bugün."
Seungmin, Felix'e sert bir bakış attı.
"Hele bi yap öyle ben seni görim."

Felix onaylamaz gibi kafa salladı.
"Ne kadar yanlış bir iletişim Seungmin'ciğim. Yavru köpekler böyle konuşmamalıdır. Sonra büyüyünce azarsınız."

Seungmin umursamadı ve önüne döndü. Ona adından çok 'Yavru Köpek' diye sesleniyorlardı. Bir süre sonra alışıp laf etmemeye başlamıştı.

Hepsi konuşurken, I.N, Hyunjin ve Minho onlardan biraz daha geride yürüyorlardı. Jeongin ve Hyunjin Minho'nun sitresini azaltmaya ve rahatlatmaya çalışıyorlardı.

"Ya ben gelmesem olmaz mı? Uyuyamadım dün gece, çok uykum var."
Jisung'un söylediğine Hyunjin arkadan bağırdı.
"Neden uyuyamadın?"

Jisung anında bir eliyle Jeongin'i, diğer eliyle de Changbin'i işaret etti.
"Aha bu iki velet yüzünden!"
Changbin kızmak yerine gülmüştü. Suçunu bildiği için laf etmiyordu ama özür de dilemiyordu. Jeongin'se masum olduğunu bildiği için hiç ağzını açmıyordu.

Minho konuştu.
"Orda uyursun mutlaka boş yer olur."
Jisung 'tamam' anlamında mırıldandı ve yürümeye devam ettiler.

Bi kaç dakika sonra basketbol sahasına gelmişlerdi. Ağızları açık trübündeki oyunculara bakıyorlardı. Saha hiç olamıycağı kadar çok taraftarla doluydu. Jisung içinden küfürleri saldırırken, altı kişi bir köşeye geçtiler.

Minho ve Seungmin soyunma odasına gitmişlerdi. Takım arkadaşları onları gördüklerinde büyük bi almış koparttılar. Aralarında en iyi oynayan  oyuncu ikisi olduğu için ve bu maçta ikiside bulunacağı için büyük ihtimalle onlar kazanıcaktı.

Hazırlandıktan sonra ellerini birleştirdiler. Takım başkanı Wooyoung elini en üste koydu ve motive konuşması yapmaya başladı.

"Yaklaşık bir haftadır bu maç için hazırlanıyoruz. Karşı takımın fazla güçlü olduğu söylenemez ama bu düşünceye kapılıp geçenki maç gibi sallana sallan oynamayın. Pasları unutmayın ve topu elinizde fazla tutmayın. Bacak arası geçişleri azaltın. Güveniyorum size! Hadi takım! Gidiyoruz! Üç dediğimde!"

Wooyoung üçe kadar saydıktan sonra bir ağızdan takımlarını bağırmaya başladılar. Hepsinin sırtını patpatladı ve içindeki güvenle birlikte yerine geçti.

İki takımda dışarıya çıktığında tribünler havaya kalktı. Seungmin şimdi biraz stres olmuştu ama Minho pekte umursamıyordu. Gözleri arkadaşlarını arada ikisininde ve buldukları anda el salladılar. Kısa bir istiklal marşı okumasından sonra top havalandı ve karşı takım topu alıp koşmaya başladı...

Seungmin'in aklında sadece Minho'nun 'bana pas atma' demesi vardı. O istemiyorsa atmıycaktı ama ya karşıya gelirlerse, o zaman ne yapacaktı.

İlk sayıyı aldıklarında Wooyoung ayağa fırladı. "Heyt aslanlarım be!"
Chan ve Changbin'in bağırmaları diğer taraftarların sesini bastırıyordu.

Tribün sessizliğe kavuştuğunda Jeongin bunu farketmeden bağırmaya devam etti.
"Kol gibi geçicez içlerinde amına koyim!"

Herkes bir süre ona doğru bakmış, utançla oturduğunda geri maça dönmüşlerdi. Minho kendini gülmemek için zorlarken, Seungmin bir basket daha atmıştı...

****

Maç, 90-72 giderken son bir kaç dakika kalmıştı takımın zafer kutlaması yapmasına. Top şimdi Minho'nun elindeydi ve karşısında da Seungmin duruyordu.

Seungmin kollarını ayarlamış topun gelmesini beklerken, Minho duraklamıştı. Aklına söylediği gelmişti ama pek umursamak istemez gibi rakip yaklaşırken topu Seungmin'e attı ve Seungmin'in topu bir diğer takım arkadaşına atıp skoru 93-72 yaptıklarında maç bitimine bir dakika kalmıştı.

Seungmin sağ tarafına bakarken, soldan Jongho'nun bağırmasıyla dönüp suratına topu sertçe yemesi bir olmuştu.

Şimdi yerde burnu kanlar içinde yatıyordu. En son gördüğü Jongho ve Minho'nun endişeli bakışlarıydı. Sonra ışıklar Seungmin için kapanmıştı...


Seungmin'im top yedi ühüüü
Nasıl buldunuz?

Bence bu bölüm biraz daha güzel oldu. Esprik birşeyler yapmaya çalışıyorum ama şimdiye kadar kağıt üstünde yazdıklarım bile pek komik olmuyordu. Resmi oluyordu ama inşallah bu olmiycak.

Yprum yapmayı unutmayın
Ve
Oy vermeyi

~Yt/minjaenayisi~

Stay Away/2MinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin