8. GÜNLÜK

1.8K 93 3
                                    

Karşımda elleri ve ayakları bağlı olarak oturan kişi Cengiz Katarov'du. Mehmet Arslan'ın en yakın arkadaşı, Natasha Arslan'ın ise üvey kardeşiydi. 8 yaşındayken kollarımdaki yara izleri ve morlukları fark ederek bana yardım teklif etmişti. Arslanların evinden beni kurtarmıştı kurtarmasına ama istemediğim halde bana dokunmaya çalışmasıyla kafasında vazo parçalayıp onun da yanından kaçmak zorunda kalmıştım. Fakat gel gör ki bu salak herif yıllar önce taciz etmeye çalıştığı kızın şu anda karşısında yeraltının en güçlü mafyalarından biri olarak durduğundan bihaberdi. 

İçinde bulunduğu aciz durumun farkında olup korkmasına rağmen dalga geçercesine gülümsemeye çalışıyordu.

"Eee Katarov, birkaç saat sonra olmayacak olan hayatın nasıl gidiyor?" dedim. Tırsıyordu, bu çok belliydi. Ama dedim ya, salak herif inadına konuşmaya çalışıyordu.

"B-Beni burada tu-tutabileceğini mi sanıyorsun?" dedi, korkudan sesinin titremesini engellemeye çalışsa da başaramamıştı.

"Ah, hayır hayır, beni yanlış anlamanı istemem. Seni burada tutabileceğimi sanmıyorum, bunu zaten yapıyorum. Aynı zamanda bunu tek başına yapabilecek kadar cesur ve güçlü olmadığını da biliyorum. Yani ya hemen kimin kuklası olduğunu ötersin ya da sana işkencelerden işkence seçtiririm." dememle korkusundan titremeye başladı. Korkuyu iliklerine kadar hissetse de gözlerinde söyleyip söylemek arasında tereddütte kaldığını görebiliyordum.

"Eh, güzel yolu denedik, olmadı. Bize de zor ve çirkin olan yol kaldı." dedim ve hemen ardından elimi yan masadaki işkence aletlerinin üzerine attım. Eğlenceli saatler başlasın...

- - -

Sonunda konuşmasıyla depodan çıkarken içerdeki pisliğin dokuz parmağında, birer kol ve bacağında kırık, bir ayağında ve bileğinde de çıkık vardı. İç organlarının çoğunda zedelenme, vücudunda derin yarıklar vardı. Çıkmadan önce deponun içine saldığım yedi zehirli yılandan bahsetmiyorum bile.

Ben depodan çıkana kadar sabah olmuştu. Üstüm başım kan lekeleriyle doluydu, içinde çocuk bulunan bir eve bu şekilde gidemezdim. Önce kendi evime gidip duş aldım ve üstüme gezmek için uygun olan kıyafetler giydim.

Evden çıkıp arabama bindim, Göktürklerin evine gittim. Kapının önüne gelip zile basmak için elimi kaldırdığımda ben daha zile basamadan kapının açılmasıyla bir çift kolun etrafıma dolanması bir olmuştu. Kafamı hafif sağa eğip kim olduğuna baktığımda bana sarılanın Bulut Efe olduğunu görüp ben de çekingen bir şekilde kollarımı ona sardım. Önce bedeni kasılsa da sonra daha sıkı sarılıp "Senin için çok endişelendim, abla." demesiyle bu sefer de benim bedenim kasıldı. "Sorun yok ufaklık ablana bir şey olmaz." dedim. Aramızda en fazla 5 santimetre boy farkı vardı ama ben daha uzundum. Sonuçta kısa değildim 1.80 boyum vardı.

Bulut Efe'nin arkasında bizi izleyen diğer Göktürkler eşliğinde Bulut Efe'yi kolumun altına alarak salona doğru ilerledim. İkili koltuğa oturunca Bulut Efe de yanıma oturup belime sarıldı. Demir, Gürcan ve Hakan'ın kıskanç bakışları üzerimizdeyken Kaan yine durmadı ve  "Efe çekil şunun yanından. Sana da zarar verir şimdi." dedi. Boş bakan gözlerle ona baktığımda, gözlerimde gördüğü hiçlikle ufak da olsa vücudu titredi. 

"Canımı mı yakmaya çalışıyorsun bilmiyorum, ama ben size yaklaşmaya çalıştıkça beni itiyorsun Kaan Göktürk." dedim. Aslı Hanım, Kaan'la benim aramdaki gerginlikten dolayı endişeyle bize bakarken Bulut Efe'yle bizim oturduğumuz ikilinin sağ çaprazındaki teklide oturan Hakan'a döndüm "Kahvaltı yaptıysanız hazırlanın da çıkalım artık. Ne kadar erken çıkarsak o kadar çok gezeriz." dememle "Yaptık, yaptık da sen aç mısın? İstersen sen de ye öyle çıkalım." dedi.

Bir şey yemek istemediğime onları ikna edebildiğimde evden çıktık. Melih Bey ve Aslı Hanım işleri olduğunu söyleyerek bizden on dakika önce evden çıkmışlardı. İnci abla ve ikizler de bizimle gelirken iki arabaya bölündük. Alparslan, İnci, ikizler ve Kaan, Alparslan'ın arabasıyla gelirken diğerleri benim arabama binmişti. 

Kaan her ne kadar gelmek istemese de Melih Bey ve Aslı Hanım'ın ricasıyla -ki bu daha çok bilgisayarlarının üzerine su dökmek üzerine bir tehditti- bizimle gelmişti. İkizim Demir yanımda otururken Bulut Efe ön koltukların arasından başını öne uzatıyordu. Hakan ve Gürcan aralarında benim ilgimi çekmeyen bir konuyu tartışıyorlardı. 

Hakan ve Gürcan'ın tartışması bittiğinde arabada sessizlik oluşmuştu. Kırmızı ışık olduğu için durmuştuk. Yan şeritte de Alparslan'ın arabası duruyordu. Demir'in son 4 dakikadır bir şey sormak isteyip sormaya çekindiğini fark ettiğimde "Söyle artık ne söyleyeceksen." dedim anlık olarak gözlerimi ışıktan çekip ona bakarken. 

"Dün gece bir anda çıkıp gittin. Sabah saat 10'dan sonra geldin ve direkt olarak ne zaman gideceğimizi sordun. Sorulardan kaçtın ama artık kaçamazsın. Dün gece neredeydin Daria? Telefonuna bile ulaşılamıyordu." dedi. Onun sorduklarının cevabını diğerleri de merak eder gibi yüzüme bakıyordu. Işık kırmızıdan yeşile dönünce gaz pedalına bastım. 

"Bilmemen daha iyi. Sizi bu işlerden uzak tutmaya çalışıyorum. Ne kadar çok bilirseniz o kadar çok tehlikede olursunuz. Soru sormayın ve sorgulamayın. Benim içinde olduğum dünyada insanlar bildikleri en ufak şey için öldürülüyor. Sizi koruyamayacağımdan değil ama eğer olur da başınıza bir şey geleceği an tam zamanında orada olamazsam sizin zarar görmenizden sorumlu tutulacak kişi ben olacağım. Daha şimdiden Kaan ortada bir şey olmadığı halde uçan kuştan, düşen taştan beni suçluyor. Olur da birinize zarar gelirse onun çenesi ve hakaretleriyle uğraşamam. Yanlış anlamanızı istemiyorum, size bir şeyler anlatmamamın sebebi Kaan'ın hakaretleri değil. Çünkü her ne kadar çoğu zaman alakasız bir şekilde suçlasa da bir yere kadar haklı bu konuda. Ben iyi bir insan değilim. Size zarar verebilirim ama bu kesinlikle isteyerek olan bir durum olmaz." diyerek uzun bir açıklama yaptım.

Bütün gün müzeler ve parkları gezdikten sonra akşam olmak üzereydi. Gidilecek son bir yer kalmıştı. Arabaları park ettiğimizde başımı kaldırıp geldiğimiz yere baktım. Burası çocukken hep gelmek isteyip hiç gelemediğim, yıllar geçtikçe de sadece adını duyduğum bir yerdi. 

Hakan Göktürk, bilmeden küçük Daria'nın hayalini gerçekleştirip ailesiyle birlikte lunaparka gelmesini sağlamıştı...


♠️ 

Bu bölüm de bitti...

NOT: Şimdi şu konuya bir açıklık getireyim, 

3. GÜNLÜK'de demişim ki Natasha Arslan'ın babasının adı Dimitri İvanov,

bu bölümde dedim ki üvey kardeşi Cengiz Katarov.

Natasha'nın annesi Türk, Dimitri İvanov'la Natasha 6 yaşındayken boşanıyor ve Rus olan başka bir adamla evleniyor ve kadının bu evliliğinden Cengiz doğuyor. Soy isim farklılığı bu yüzden yani. Sonra yanlış yazmışsın bu böyle değildi falan demeyin.

Bölümü nerede, ne zaman okumuş olduğunuz fark etmez. Sonraki bölüme geçmeden önce yıldızı bir kerecik gıdıklamayı unutmayın :)

Sonraki bölümde görüşürüz, kendinize iyi davranın...

N.D.T.

Rus ŞeytanıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin