5. Bölüm

210 14 48
                                    

"Kemal Demir!"

Arkamızdan gelen sese bakmak için hareketlenecekken Hakan kollarını bedenime dolamış beni kendine yaslamıştı. Duyduğum kurşun sesi kime isabet etmişti bilmiyorum ama ellerim kulaklarıma giderken sadece kuşların kaçış çığlığı kalmıştı geriye.

Kulaklarımda hâlâ bir çınlama mevcutken kalbim içimde bulunduğu için isyan ediyordu. Bir an önce boğazımdan dışarı çıkıp özgürlüğüne kavuşmak istiyordu. Ben de şu an gözlerimi açtığımda kimsenin vurulmamış olmasını istiyordum. Korku o kadar baskındı ki gözlerimi açmaya cesaretim yoktu.

Hakan'ın beni kendinden uzaklaştırıp kontrol etmeye çalıştığının ne kadar farkındaydım bilmiyorum ama kendimi daha da uzaklaştırarak cenin pozisyonunda yere uzanmayı tercih etmiştim. Gözlerimden boşalmaya başlayan yaşların içinde boğulmak istiyordum.

"Mine, bir şey yok. Hiçbir şey yok. İyisin, iyiyim..."

İki elini de havaya kaldırmış başımda duruyordu. Gözlerinde gördüğüm endişe kalbimin üstüne kapan gibi örtülmüştü. Nasıl gözüktüğümü bilmiyordum ama anlayabiliyordum. Ona seslenmeye çalıştığımda acıyan boğazım öksürmeme sebep olmuştu. Madem ikimizde de bir şey yoktu bu silah sesi nereden çıkmıştı?

"Olduğun yerde kal! Seninle birazdan hesaplaşacağız, gerizekalı!"

Hakan'ın kiminle konuştuğunu görmek için arkamı dönmek için çabalamıştım. Aksine beni engelleyip, yerden kalkmama yardım edip, sarılmayı tercih etmişti. Nefes alışverişlerimin henüz farkına varıyordum. Büyük ihtimal kalp atış hızım 143'ü görmüştü. Hemen şurada kalp krizi geçirseydim çok mu abartmış olurdum?

"Nefes al lütfen, sakinleşmeye çalış. Korkutuyorsun beni Mine."

Ben korkudan ölüyordum zaten. Benden istediği şey çok normal bir şeydi ama bunu şu an yapabilmem olanaksızdı.

Elleri saçlarımı okşamaya başlarken, başımı boyun girintisine yaslamıştı. Kokusunun ciğerlerime dolmasıyla beraber biraz da olsa nefes aldığımı hissedebiliyordum. Bu durum hâlâ beni nasıl sakinleştirebiliyordu?

Kafamı kaldırıp gözlerine çıkardığımda burukça bir tebessüm etti. Her şey yolunda, demek istiyordu kendince. O öyle diyorsa gerçekten her şey yolundaydı. Nasıl yolundaydı bilmiyorum ama ona güveniyordum. Gözlerim üzerinde son kez gezerken, üzerinde bir yara olup olmadığına dikkat etmiştim. Dediği gibi her şey yolundaydı.

Kolları bedenimden ayrılırken arkamdaki adama döndüm. Bizimle aynı yaşta gibi görünüyordu. Koyu kahve saçlarından bir tutam yüzüne düşmüş, kirpikleri mavi gözlerini gölgeliyordu. Göz göze geldiğimizde tebessüm etti. Kaşlarım çatılırken yüzündeki tebessümün anlamını çözmeye çalışıyordum. Çünkü ortada gülünecek hiçbir şey yoktu.

"Ne işin var senin burada?" diye sordu Hakan, beni ayağa kaldırırken.

"Günlerdir seni arıyoruz dostum. Korkuttuysam özür dilerim yenge. Sadece sevinç gösterisiydi."

"Ben senin sevincine sokmadan önce sen o silahı beline sok."

Adam elindeki silahı unutmuş olsa gerek ki ellerini kaldırıp başıyla özür diler gibi yaptıktan sonra beline koymuştu. Hakan'ın gerginliği birazdan bulunduğumuz tüm yeri yakacak kadar büyüktü. Hızlanan nefes alışverişleri, sıktığı yumruğu ve büyüyen gözleri karşısındakini öldürmeye nasıl yetmiyordu?

Aksine bize doğru yürümeye başlayan adamın Hakan'dan o kadar da korkmadığını fark etmiştim. Elini bana doğru uzatırken bir adım geriye gittim. O ise ellerini havaya kaldırıp özür diler gibi bir yüz ifadesi takınmıştı. 

YitikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin