Çok uzağa gidecek imkanı yoktu ama yine de ona yetişmek için adımlarımı hızlı ve sessiz tutuyordum. Herhangi birinin şu an bizi fark etmesini istemiyordum. Önce onunla tek başıma konuşmalı sonra da tekrar hastaneye alıp tedavisini tamamlatmasını istemeliydim. Bu adam bu kadar eceline susamış mıydı? Hangi akla hizmet hâlâ yoğun bakımdan kaçıp dışarıya çıktığını anlayamıyordum. Hadi o kaçmaya yeltenmişti peki ya bu hastanenin güvenliği ne işe yarıyordu? Suat'la da ayrı bir mevzumuz olacaktı.
Hastanenin kapısından çıktığımda yüzüme çarpan soğuk hava biraz daha ayılmama sebep olmuştu. Bu soğuk hava birazdan sadece beni değil Hakan'ı da ayıltacaktı. Ayıltacaktı ki şu an kendine yaptığı bu eziyetin farkına varacaktı.
Onu gördüğüm yerdeydi hâlâ. Bir eliyle sokak lambasına tutunmuş diğer eliyle karnını tutuyordu. Kıyafetlerini değiştirmişti. Bu kıyafetlerin bana tanıdık gelmesiyle ayaklarımın dur emrini alması bir olmuştu.
...
Girdiğimiz mağazadaki yoğun parfüm kokusu Hakan'ın yüzünün buruşmasına sebep olmuştu. Parfüm cildinde alerji yapıyordu kokusu ise midesini bulandırıyordu. Buna rağmen her gün güzel kokmasıyla, insanların kendine özgü kokusu olmasına inanmıştım. O kadar kendine hastı ki kokusu bile bir nesneye bağlı değildi. Sanki deniz kenarındaki bir portakal ağacı gibiydi. Karakteri gibi bir kokusu vardı. Birbirine zıt iki kokuydu ama ikisini de taşıyordu.
Hakan da öyleydi. Onun en gergin anlarına şahit olan biri olarak beni gördüğü anlarda hemen yumuşuyor sanki onu geren neyse tamamen silmiş gibi davranıyordu. Dışarıya ne yansıtıyorsa bana tam tersiydi her zaman.
Benim yanımdayken dünyanın en mutlu insanıydı. Başımı omzuna yaslar, burnunu saçlarımda dolaştırır, kendini farklı evrenlerde yolculuğa çıkarırdı. Öyle sessiz dururdu ki anın büyüsünü bozmak onu korkuturdu.
Bana yüklediği bu anlam bendeki yerini günden güne büyütüyordu. Kara gözlerinin yeşillerimle buluşması onda filizlenmeme sebep oluyordu. Kalbimde kurduğu cumhuriyet onun üzerinde kurduğum hakimiyete eşitti. Birbirimizi ne bir eksik ne bir fazla seviyorduk.
"Gerek var mıydı Mine?"
"Neye hayatım?"
"Bu kadar çabaya girmemize? Şu an bir deniz kenarında oturmuş beraber olduğumuz bu vakti değerlendiriyor olabilirdik."
"Hakan farkında mısın bilmiyorum ama babanın doğum günü."
"Mine farkında mısın bilmiyorum ama babam umrumda bile değil."
Gözlerimi devirerek yanıt vermeyi tercih etmiştim. Ne olursa olsun babasıydı ve o partide bulunmalıydı.
"Seni anlıyorum belki babanla iyi anlaşamıyorsun olabilir tabii ama Hakan o senin..."
Cümlemi tamamlamama izin vermeden kendisi konuşmayı ele almıştı.
"Babam falan tamam. Bunu daha fazla duymak istemiyorum. Ne bakacaksak bakalım ve gidelim lütfen sevgilim."
Sevgilim. Hakan'ın sevgilisi. Hayatta en mutlu olduğum konum.
"Bakma öyle." dedi Hakan gülerek.
"Nasıl bakmayayım?" dedim ellerim yanağına giderken.
"Öyle sanki ilk defa sevgilim diyormuşum gibi."
"İnan ki hayatım, istiyorsan ömrünün sonuna kadar bu kelimeyi cümlelerinin sonuna ekle, benim içim her zaman gidecek."
Yüzüne yerleşen tebessüm kalbimin bir odacığına da çerçevelenmişti. Yanağıma kondurduğu öpücüğün vücuduma yolladığı sinyallerle beraber kan yanaklarıma hücum etse de bunu önemsemeden ellerinden tutup onu kıyafetlere yönlendirmeye başlamıştım. Çünkü biraz daha bu işi uzatmak bizim için kârlı olmazdı.
![](https://img.wattpad.com/cover/326194042-288-k43145.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yitik
Fanfictionİki kişi arasında bazı yaşanmışlıklar vardır, bir kişinin bilmediği. Büyük bir sır, büyük bir ayrılık, büyük bir felaket.. Aralarına soktuğu bu sırrı yıllar sonra telafi edebilecek miydi Mine? Hayat onları tekrar bir araya getirdiğinde eskiden ne ka...