2. Bölüm

302 17 10
                                    

İnsanın sadece ölürken değil yaşarken de anılarının tıpkı ölüyormuş gibi gözlerinin önünden geçtiğine tam şu an şahit oluyordum. Bedenimin uyuşukluğu, gözlerimin sislenmesi, kalbimin aşırı atıştan durmuş hale gelmesi bir anlık olmuştu. Bana yaşadığımı hissettiren tek şey arkadaki buğulu seslerdi ama onun da bir hayal olmadığından emin değildim çünkü git gide anıların içine gömülüyordum. Eğer ölüm buysa ve bu anılar üzerime toprak olacaksa buna razıydım. 

Omzuma değen elle beraber sağıma döndüm. Hakan koyu kahve gözlerine inat parlayan ışıltılarla bana bakıyordu. Gözlerimin yeşili onun toprağında filizlenmek için can atarcasına gözlerine ilişiyordu. Gözlerimiz öyle bir bütündü ki kahverenginin üzerinde en güzel yeşil duruyordu. 

Uzun bakışmamızdan o da şikayetçi değildi ama gözlerini yavaş yavaş bir endişe kapladığını görüyordum. Ellerim yanağına gittiğinde kafasını geri çekerek elimi tuttu. Bedenime yayılan akım vücudumun buz kesmesine sebep olmuştu. Beni neden engellemişti bilmiyorum ama şu an tek istediğim sakallarıyla elimin buluşması ve ayrılmamasıydı. Bu isteğime o bile engel olmamalıydı çünkü buna hakkı yoktu.

"İyi değilsin."

İyi değildim. Onsuz geçen yılların bende bıraktığı yorgunluk, suçluluk ve bitmişlik hissi beni tamamen yitik birine dönüştürmüştü. Dertlerim göğsüme sıkışmış oradan taşmayı bir türlü becerememişti. Gülüşlerim dudaklarımda mühürlenmiş bir türlü ortaya çıkamamıştı. Gözlerim yeşilliğinden utanırcasına sürekli su damlaları akıtarak onları maviye çevirmeye çalışmıştı. Vücudum, aklım, kalbim bir türlü onsuzluğa alışamamıştı. Benden nasıl iyi olmamı beklerdi? 

"Mine..." dedi. 

Sanki son nefesini verir gibi. O son nefesin içine beni sığdırmak, sensiz gitmek istemiyorum demek ister gibi. Gitmeseydi. Bensiz gitmeseydi ve başına ne geldiyse beraber yaşasaydık. Başıma gelen hiçbir şeyin önemi olmasaydı ve onun dertlerini beraber omuzlasaydık. Zaten gitmeseydi başıma gelen hiçbir şeyin önemi olmazdı. İşte o zaman hayatım boyunca yenemediğim o suçlulukla savaşıyor olmazdım. O suçluluğa kaybetmiş bunun sonucunda kendini de kaybetmiş birine dönüşmüş olmazdım.

"Neden gittin Hakan?"

Onun aksine sesim çok derinden geliyordu. Beni duyduğundan bile emin değildim ama duyması gerekiyordu. Bu soruyu bir kez daha soracak mecalim yoktu. Boğazım kurumuş, dudaklarımın çatlağını acısından hissedebiliyordum. Biraz merhem olsun diye tam şu an beni öpemez miydi? 

Öpmeyi bırak cevap bile vermedi. Her zaman yaptığı gibi sadece susmayı tercih etti. Sussundu ama gözlerindeki endişeyi de silsindi. Eğer etrafımda bir ayna olsaydı koşarak bakmak isterdim kendime. Ne görüyordu bende bilmiyorum ama bakışları gittikçe korkunçlaşıyordu. 

Ellerimi tutuşu sıkılaşmıştı. Gözleri tüm vücudumu taramaya çıkmıştı. Önce gözlerimden başladı ve yavaşça aşağıya indi. Aşağı indikçe bakmaya korkar bir hali vardı. Birazdan ellerimi bırakacak tekrar gidecek gibiydi. Gözleri bir noktada odaklanmış kalırken, ellerini gevşetmeye başlamıştı. Boşluğa düşen kollarımla beraber sanki vücudum savrulmuştu. Bir adım geriye gitti. 

"Bunu benden nasıl sakladın?" 

İşte o an gelmişti. Yüzleşme anı. Ben buna hazır değildim. Ona yeni kavuşmuşken bu yüzleşmeyi taşıyamazdım. Çok ağırdı. Üzerime sanki bir taş yığını düşüyormuş gibi tüm eklemlerim acımaya başlamıştı. Beynim eziliyor, kalbim zaten çoktan bir kağıt hali almıştı. Gözlerime hücum eden yaşlar görüş alanımı bulanıklaştırmıştı. Ellerimle onları silerken birden karşımda ayna belirdi. 

YitikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin