Sabahın ışığı evimizin penceresinden gözlerime dolarak yeni bir günü haykırırken, Kemal'in kulağıma melodi gibi gelen düzenli kalp atışlarından ayrılmak istemiyordum. Her yeni gün artık bana doğuşunu böyle haber verecekti. Her gün yeniden doğacak olduğum bu adamın kalbinde, gözlerimi yine bir güneş ışığı açtıracaktı. Bizim beraber geçecek tüm zamanlarımızda karanlık diye bir şey olmayacaktı. Çünkü şu an çıplak göğsünde ellerimi gezdirdiğim bu adam, bize zarar gelmesini engelleyebilecek en güçlü adamdı.
Huzur böyle bir şeydi. Sevdiğinin ılık nefesini saçlarının arasında hissetmekti. Vücudunuz birbirinizin içinde kaybolurken aslında bir bütün olduğunuzu bilmekti. Zamanın sanki onunla beraberken hiçbir şeye doymanıza izin vermiyormuş gibi hızlı geçmesiydi.
Ellerim sakallarına doğru yol alırken, yerinde kıpırdandı. Uyanacağını anladığımda dirseklerimin üzerinde doğrularak yanağına bir öpücük bıraktım. Yetmedi. Yetmezdi de zaten. Onu istersem günde sayamadığım kadar çok öpeyim aradan iki dakika geçmeden tekrar öpesim gelirdi. Bu yüzden diğer yanağını da öptüm. Yüzüne düşen saçlarım artık onu tamamen uyandırmıştı.
Bu sefer yolculuğumu dudaklarına yaptım. O, öpüşüme uyku sersemliğiyle karşılık verirken, ben ondan önce uyanmış olmanın zaferiyle ustalığımı konuşturuyordum.
Muhtaçtım, dudaklarının tadına, ellerini tenimde hissetmeye, nefesinin boynumda dans etmesine, adımın ağzından şehvetle dökülmesine muhtaçtım.
İşini gücünü bıraksın, her gün beni sevsin istiyordum. Öyle bir sevsin ki, eski devirdeki adı tarihlere kazınmış tüm aşıklar utansın aşklarından. Şiirler sadece bizim için yazılsın, şarkılar mutluluğumuza söylensin. Yarım bıraktığı tüm o yılların acısını beni severek çıkartsın ama hiçbir gün tam ödeşmiş olmasın. Kalbi kalbime bağlansın, ruhu ruhum olsun.
Nefes almak için arada ayırdığımız dudaklarımız tekrar büyük bir coşkuyla kavuşuyordu. Üstünde olduğum bedenim onunla yer değiştirirken, sakallarını yanağıma sürtmüştü. Yaramazdı. Oyun istiyordu. Tıpkı küçük bir çocuğun yapacağı şeyi inatla geciktirmesi gibi.
Yanağıma sürtünen sakalları yerini dudağına bırakırken boynumdan aşağı bir ırmak gibi akmaya başlamıştı. Öyle bir ırmaktı ki bu bana sıcak terler döktürüyor, titrek nefesimle ismini zikretmeme sebep oluyordu.
"Günaydın." dedi karnımın üstünden bakışlarını bana yönelttiğinde.
Ellerim saçlarına giderken onu tekrar yukarıya yönlendirdim. Dudaklarımızı buluşturarak susmasını söylemiştim. Aramızda o kadar kaybolan yıllar vardı ki kelime israfı yapmamıza gerek yoktu.
Tıpkı karlı dağların ardından doğan güneşin yeri kendi ısısıyla buluşturduğu gibi sıcak, oksijensiz kalmış birinin ciğerlerinin nefesle buluşması gibi yeniden yaşam veren, çocuğun başını okşar gibi şefkatli bir şekilde buluşturdu bedenlerimizi. Artık saatler geçebilirdi, günler geçebilirdi ve hatta yıllar geçebilirdi. Fakat ben son nefesimi verene kadar bu anda kalmaya razıydım.
...
"Her sabah böyle uyanacaksam, ben her şeye tamamım."
Ben de tamamdım ve diğer her şeye de hazırdım. Eğer onunla olacaksam bundan sonra başımıza ne gelirse gelsin düşeceğimiz yerden dik bir şekilde kalkacağımızı biliyordum. Sadece beraber olmamız yeterdi. Birimiz bile olmasa düştüğümüz yerde kalırdık. Bunu da tecrübeyle sabit ikimizde biliyorduk.
"Ben de seninle tamamım."
Söylediğim şeyden sonra gülümsemiş ve belimden sarılmıştı. Başı omuzumdayken yıllarca bu anlardan nasıl birbirimizi mahrum bırakabildiğimizi sorguluyordum. Kendimizce birbirimize yaklaşmamak için haklı sebeplerimiz vardı ama hiçbiri bu anları yaşamaktan daha önemli değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yitik
Fanfictionİki kişi arasında bazı yaşanmışlıklar vardır, bir kişinin bilmediği. Büyük bir sır, büyük bir ayrılık, büyük bir felaket.. Aralarına soktuğu bu sırrı yıllar sonra telafi edebilecek miydi Mine? Hayat onları tekrar bir araya getirdiğinde eskiden ne ka...