1.Bölüm

1.9K 35 13
                                    

______iyi okumalar.

Suskun dalgalar misali imkansızdı, kurtuluş. Ruhuna saplanmış prangalar izin vermez. Ölü bir bedenin anlamı fiziksel ölüm değildir aslında. Yaşarken ölmek de olur. Bilirim ben.

Ruhumun acı feryatlarına kulak tıkamıştım, zamanında. Ömrümü değmeyecek insanlara harcamış, en sonunda değerlimi bulmuştum. Oğlum. Yaşama sebebim. Beni bu cehennem karanlığında aydınlatan tek varlık. Uykusuz gecelerime şifa niyetine gelen oğlum. Sönmüş irislerimi önce küllendirip, sonra alevlendirmişti. Kısacası ömrüm olmuştu.

Hep hayat dolu bir insan olmuştum. Yani en azından 5 yıl önce öyleydim. Gözlerimde umut vardı bir kere. Pırıl pırıl bakardım dünyaya.

Yıllar önce bir adama mahkum bırakılmıştım. Karanlık bir adama. Benim beyazım onun karanlığına karışmamıştı yine de. İzin vermemiştim.

Şimdi, bu sarayı andıran malikanenin büyük bahçesinde oturmuş, oğlumun cıvıltılarını dinliyordum. Dünyanın en güzel manzarasıydı benim için, eşsizdi. Onun sayesinde direndiğim bu savaşta, güç kaynağım onun minik bedeniydi aslında.

"Anne, bak çok güzel değil mi?" Bu hayatta belki de en sevdiği hayvanı olan köpeğiyle oynarken, cıvıltıları ilişmişti kulağıma.

" Evet oğlum. Çok güzel, ama artık içeri geçmeliyiz hasta olursun." Son bahar aylarında olmamızı göz önünde bulundururken, aklıma üşüte bileceği gelmişti.

"Tamam anneciğim." Son bir kez köpeğine sarıldıktan sonra, yanıma gelmişti. Bende ayağa kalkmış, oğlumun minik elinden tutup içeri götürüyordum.

Sürgülü bahçe kapısından geçerek, devasa ve ihtişamlı salona geçmiştik. Her tarafı servet kokan bu malikanenin benim için bir kıymeti yoktu aslında. Mutluluk olmadıktan sonra.


Elinden tuttuğum oğlumla beraber bej renkli koltuğa oturdum. Bu gün çok yorulmuştum. Yine de oğlumla vakit geçirmek dünyaya bedeldi benim için.

"Anne, ben acıktım " minik oğlumun sesini duyduğumda, gülümseyerek başına öpücük kondurmuştum. Akşam yemeğine yarım saat vardı. Bu yüzden ayağa kalktım ve oğluma kısa bir açıklama yaptıktan sonra mutfağa doğru attım adımlarımı.

"O zaman ben de gidip sofraya yardım edeyim oğlum."

Geniş ve oldukça lüks olan mutfağa girdiğim andan burayı enfes bir kokunun esir aldığını duydum. Yine her zamanki gibi harika yemekler hazırlayan, bir çeşit sultanımız olan Gülsüm teyze döktürmüştü.

Sırtı bana dönük olduğundan girdiğimi görmemişti, ancak küçük bir şakadan zarar gelmezdi. Sessizce arkasından yaklaşıp, yanağından öptuğümde irkilmiş, ama çabuk toparlamıştı. Bana doğru döndüğünde o tombik elini kalbinin üzerine koyup, bir dua okumuştu. Bu hali o kadar tatlıydı ki, dayanamadım ve yanaklarını sıktım.


"Oy, delu kuz. Yüreğuma inmiştu. Haçan saa etma diyirum, ha buralarda gideceğum."

Ben onun bu tatlı isyanına gülerken, o da yalancı kızgınlıkla beni azarlamıştı. Ya da azarladığını düşünüyordu. Sonunda sakinleşince, bana baktı ve şevkat kokan sesiyle konuşmaya başladı.

"Senun sıpa yoruldu mi?"

"Evet. Sabahtan beri bir o yana bir bu yana koşturuyor. Haliyle yoruldu. Ve acıktı. Akşam yemeğine sana yardım edeyim dedim bende yoksa Yiğit isyan bayraklarını çekecek.

" Oy ben ona kurban olayum. Finduk burin. Hayde kizum hazurlayalum. Polat oğlum da gelur birazdan."


Adını duyunca bile garipseyen bedenim, ruhuma bıraktıkları darbelerin eseriydi aslında. Ben ondan bu yıllar boyunca kaçmış, o da gölgemiz olmuştu. Bizi umursadığından değil aslında, mecburiyyetdendi. Bir nevi onun da hayatı kararmıştı.

Aklımdaki düşüncelerle beraber sofrayı kurmuş, son dokunuşları yapıyordum. Herşeyin tamam olduğuna kanaat getirip, bu sefer de oğlumla beraber ellerimizi yıkamak için banyoya gelmiştik. Şüphesiz Yiğitin en sevdiği aktivitelerden biri de su ola bilirdi. Bunu bildiğim için el yıkamayı çabuk bitirmiştim.

Elinden tuttuğum oğlumla birlikte salona attığım adımda, sofranın başında oturmuş adam takılmıştı gözüme. Jilet gibi gömleğinin ilk iki düğmesini açmış, ve bu onu daha cazip göstermişti. Simsiyah saçları, onunla uyumlu gözleri ve buğday teniyle oğlumun kime benzediğini farkettim o an. Babasının birer kopyası olan oğlum bana zerre kadar benzemiyordu. Benim doğal kızıl saçlarım, yeşil gözlerim ve süt beyazı tenim oğluma oldukça zıttı.


Bu düşünceleri bir kenara bırakıp, sofraya oturmuştuk. Yine her zamanki gibi sessiz geçeceğini sandığım yemek onun konuşmasıyla yanıldığımı dile getirmişti.


"Yarın akşam davet var, ikiniz de hazır olun. "


Ve o gece için ilk ve son konuşma olmuştu bizim için. Ondan sonrası çok sakin geçmiş, her şey aynı geçmişti...

Sabahın ilk ışıklarına maruz kalan gözlerim yeni bir güne açılmış, ne yaşayacağımı bilmeyen ben ise kalkmıştım yatağımdan. Yeni günün neler getireceğini bilmeden...

ÖmürHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin