twenty three

85 9 11
                                    

"Hayır kabul etmiyorum bunu!"

"Kıskanma küçük rockstar, sevgilin senden daha iyi oynuyor diye kıskanamazsın."

Heeseung ile geldiğimiz bowlingde son turumuzu oynamıştık. Ve ben ona karşı 2-1 kaybetmiştim. Doğruyu söylemek gerekirse bu kadar iyi olduğunu bilmiyordum. Topu sanki kuş taşırmış gibi taşıyor ve fırlatıyordu. Her seferinde de hepsini devirmeyi başarıyordu.

Ama benim için bu geçerli değildi. Topu karpuz tutan amcalar gibi tutup attığım için her seferinde ya yana kaçıyordu ya da çok hızlı bıraktığım için resmen parke kırılmış gibi çatırdıyordu. Bu yüzden ne zaman elime topu alsam arkada büyük bir egoyla, iki kolunu koltuğa atmış bir şekilde beni izleyen Heeseung gülmekten yerinde duramıyordu.

Bu oyunu oynamadan önce de tabii ki onunla bir iddiaya girmiştik. Bana ne istediğini söylememişti bu yüzden içim rahat oynamıştım. Ama şimdi bana sırıtarak bakması 'bir bokluk var' hissine kapılmamı sağlıyordu. Hiç iyi değildi.

"Hmm, acaba ne istesem?"

Çıkmış olduğumuz bowling salonundan uzaklaşmış ve yürümeye başlamıştık. Bugün güzel geçiyordu. Heeseung gibi bir erkek arkadaşım olduğu için şanslı hissediyorum. Her zaman bizim için çabalaması beni mutlu ediyordu. Bu yüzden ona elimden geldiğince yardım etmeye çalışıyordum. Yaptıkları şeylerin beni ne kadar mutlu ettiğini ona her zaman gösteriyordum. Yanağından öperek tabii.

"Sana şapka almamı mı istiyorsun? Tabii hemen."

Onu elinden tutup ilk gördüğüm mağazaya sürüklemeye çalışırken durmuştu. Şu an onu sürüklemeye çalışıyordum ama sadece çalışıyordum. Ne güçlü çıktı bu da arkadaş. Halbuki dışarıdan o kadar da şey gözükmüyordu. Şey yani.. anladın sen.

"Yok, daha güzel bir şey istiyorum."

Altında bir anlam yatarcasına bana gülümsemesiyle bende tedirgince gülümsemeye başlamıştım. Ne bok vardı da sırıtıyordu bu şapşik anlamamıştım.

"Merak etme, günün sonunda onu alacağım."

Yürümeye başlamasıyla bende sahibininin yanından ayrılmayan kedi gibi peşine takılmıştım.

"Ne alacaksın, çok merak ettim. İpucu istiyorum. Günün sonuna kadar bekleyemem."

Önümden resmen 2 metre adımlarla yürüyen sevgilimi yakalamak adına ard arda 3 adım atmıştım. En sonunda yanına ulaştığımda heyecanla ceketinden çekiştirmeye başlamıştım. Merak ettirip ortadan kaybolan şu sinir bozucu tontiş teyzelerle takılıyormuş gibi hissediyordum.

"Hmm, o kadar mı merak ettin?"

Adımlarımızın eşit olması adına Heeseung'ın koluna girmiştim. İma edercesine söylediği şeyle yüzümü ona çevirmiştim. Yine yüzünde o hiç kaybolmayan sırıtış vardı. Ve yüzü öncekine kıyasla daha yakındı.

Gözlerine baktığımda gördüğüm o ışıltı yutkunmama sebep olmuştu. Nasıl her zaman beni bu kadar etkisi altına alabiliyordu bu çocuk?

"Evet, o kadar merak ettim. Dayanamam diyorum günün sonuna kadar, anlasana. Hadi bir tanecik ipucu ver."

Dudaklarımı büzmüş baş parmağım ile işaret parmağımı küçücük demek adına birbirine yaklaştırmıştım. Erkekler bu tür tatlılıklara hemen kanar değil mi? İstediğimi elde edene kadar bunu yapabilirdim. O ipucuyu almazsam gün boyu aklım onda kalırdı. Bunu anlamış olmalısın değil mi Lee Heeseung?

Aynı pozisyonda durmaya devam ederken bakışları büzmüş olduğum dudağıma kaymıştı.

"Ama böyle yaparak o süreyi azaltıyorsun."

i don't wanna be ur friend- heeseungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin