nineteen

111 12 21
                                    

"Hoşgeldin kızım, sen Heeseung ile proje yapacak o arkadaş olmalısın."

Dün gece Heeseung'ın bana adres atmasıyla tam saatinde evlerinin önüne gelmiştim. Bana ne kadar gelmeyi teklif etse de kabul etmemiştim. Yürümeyi sevdiğim için buraya kadar yürümeyi tercih etmiştim. Bu havada iyi gelmişti, zaten evleri de çok da uzak sayılmazdı bu yüzden yarım saatlik bir yürüyüşle evlerine varmıştım.

İki katlı normal bir evdi. Bahçelerinde her gün sulandığına emin olduğum bir sürü çiçek vardı. Bu da bahçeye ayrı bir renk katıyordu.

"Hoşbuldum efendim."

Annesinin beni içeriye davet etmesiyle eve girmiştim. Girişte sizi büyük bir salon karşılıyordu. Kapının tam karşısındaki yer de sanırım mutfaktı çünkü enfes kokular geliyordu. Bir şeyler hazırlamış olmalıydı. Ben hâlâ eve göz gezdirirken sayın adını bilmediğim Heeseung'ın annesi bana oturmamı söylediğinde, göz açıma ilk giren tekli koltuğa oturmuştum.

"Efendim demene gerek yok kızım, bana Bayan Lee desen benim için yeterli."

Gülümseyerek konuşmasıyla ister istemez bende gülümsemiştim. Pozitif enerjisini her yere yaymıştı. Tatlı bir kadına benziyordu, sevmiştim.
Acaba babası da, annesi gibi tatlı mıdır?
Ya da Heeseung en çok kime benziyor?
Gözlerini annesinden almış o kesin, o zaman boyunu da babasından aldığını düşünüyordum. Bu şekilde Heeseung'ın yedi ceddine kadar kafamda analiz ederken annesi tekrar bana seslenmişti. Doğru ya kadına kendimi tanıtmamıştım.

"Peki Bayan Lee, bende Jiwoo memnun oldum."

"Bende memnun oldum Jiwoo kızım."

Annesi fırında kek olduğunu söyleyerek yanımdan ayrılırken tam karşımda yer alan merdivenden sesler duymuştum. Sanırım Heeseung benim geldiğimi duymuş olacak ki aşağıya iniyordu. En son basamağa geldiğinde beni tam karşısında görmesiyle gülümsemiş ve bana doğru gelmeye başlamıştı.

"Merhaba Jiwoo, gelmişsin."

Yanımdaki diğer tekli koltuğa oturduğunda ona bakmıştım. Altına rahat denilecek krem rengi bir eşofman giymiş, üstüne ise eşofmanı ile uyan bol bir tişört giymişti. Kıyafetlerini beğenmiştim ona da yakışmış zaten.

"Evet geldim. Az önce annenle tanıştık, çok tatlı biri."

Dirseğimi koltuğun kollarına koymuş ve onu daha iyi görebilmek adına vücudumu ona çevirmiştim. O da aynı şekilde dirseğini koltuğa koymuş ve sırıtmıştı.

"Öyledir. O zaman, projeye koyulalım mı? Bir an önce bitsin istiyorum. Böylece bir şeyler yapmaya vaktimiz kalır."

Benim cevap vermemi beklemeden ayağa kalkmış ve eliyle önden geçmem için işaret etmişti. Bu hareketiyle beraber bende ayağa kalkmış ve önden ilerlemeye başlamıştım. Merdivenlerden çıkarken duvarda asılı duran tablolara bakıyordum. Hepsi el işi ile yapılmış gibi duruyordu. Bir tanesinde gül ve altında biriken tek tek özenle dizilmiş gül yaprakları vardı. Bunu annesinin yapmış olabileceğini düşünüyordum. Benim annem de aynı şekilde çiçekleri tablolamayı severdi. Bazen dışarı çıkar ve yeni tablo yapmak için çiçekler toplardı.

"Burası benim odam."

Heeseung tam önümüzde duran kapıyı işaret etmiş ve içeri girmişti. Odasının içi bir erkeğe göre gayet düzenliydi. Tam solunuzda sizi karşılayan bir kitaplık vardı. Kitaplığın önünde duran küçük çerçeve de Heeseung'ın küçüklüğü olduğunu tahmin ettiğim bir çocuk vardı. İki eliyle yüzünü sarmalamış gülümseyerek kameraya bakıyordu.

"Bu sen misin?"

Yatağına oturmuş beni izleyen Heeseung'a dönerek çerçeveyi işaret etmiştim. Benim işaret etmemle bacaklarının üstüne koyduğu top şeklindeki yastığı tam yanına koyarak benim yanıma gelmişti.

i don't wanna be ur friend- heeseungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin