Bazen bir ele muhtaçtır insan. Ağlayacak bir omuza, tebessüm edecek bir surata, sarılacak bir bedene... Demek istediğim insan çoğu zaman başka bir insana muhtaçtır. Yalnız da yaşanır ama içimizdeki ruh hep kendini tamamlayanı arar. Bu hep böyledir. Peki neden bendeki bu tamamlanmışlık hissi?
Kapıda gördüğüm suratla kaşlarımı çattın çünkü gelen Abel değildi. "Lucas?" "Fıstık bizimler burada mı? Beni nasıl unuturlar ya?? Beni beni yüce Lucas'ı lordlar lordu Lucas'ı" söyledikleri ile kıkırdadım. "Kim gelmiş?" Yanıma gelen Dina'ya baktım. Elimle Lucas'ı gösterdim. "Yavrum beni niye unutuyorsunuz ya?? Sizi bulana kadar afedersiniz ama götüm çıktı." Dina gözlerini devirdi. "Ortalıkta yoktun kaç kere aradım telefonun kapalı. Kim bilir yine hangi kızın peşine takıldın? Birde bize söylenme kabahatin büyüğü sende. Neyse gel içeri."
Dina'ya baktım. Kıyafetlerim benden çok ona yakışmıştı. "Çok yakışmış üzerindekiler, bence artık onlar senin olmalı. Zaten çok giymiyordum. Üstelik benden çok sana yakışmışlar." Dina mahçup bir şekilde baktı. " Sürekli beni mahçup etmeyi başarıyorsun." Gülümsedim. "Mahçup olman için yapmıyorum. Size yakın hissettiğim için yapıyorum. Abel dışında arkadaşım yok. Evde ses olması iyi hissettirdi asıl benim size teşekkür etmem lazım." Dina biranda bana sarıldı. Yine o güvenli kollarda olmak beni rahatlattı. Neden bu kadar güveniyorum aklım almıyor.
"Ama ben de isterim" dudaklarını büzmüş bize bakan Lucas'ı görünce ufak çaplı bir kahkaha attık. Kolumuzu ona doğru uzattık ve uzun kollarıyla bizi sardı. Tekrar kapının çalması ile ayrıldık. Dina kapıya doğru koşup kapıyı açtı. "Yemek geldi- bu yemek değil." Kapıyı geri kapattı. Kahkaha attım. Kapıyı yumruklayan Abel'den başkası değildi. "Amaris kapıyı açar mısın???!" Gidip kapıyı açtım. "Oh be dondum dışarıda. Yemek daha gelmedi sanırım birileri yüzüme kapı kapattığına göre." Son cümleyi Dina'ya bakarak söylemişti. Dina ise gözlerini devirip içeriye doğru geçti.
"Oyy üşüdün mü sen? Hadi içeri geçelim." Beraber içeriye geçtik. " Merhaba" selam veren Abel'e Sam ve Lucas başı ile selam verdi. Dina ise... "Pff sen niye geldin? Hem sevgilin nerede, yanında olman gerekmiyor mu?" Bu tepkisine tek şaşıran ben olmamalıyım ki Sam, Lucas ve ben ağzı açık bir şekilde Dina'ya bakıyorduk. " Sana hesap vermek zorunda mıyım? Nerede olmak istiyorsam orada olurum."
Araya Lucas girdi "Gençler siz tanışıyor musunuz?" Bir saniye bu soruyu Abel sabah sormuştu. Acaba gerçekten tanışıyor olabilirler mi? " Hayır tanışmıyoruz!" İkisinin aynı anda söylediği cümle ile daha da şaşırdık. Onlar da şaşırmış olacak ki birbirlerine baktılar.
Olaya el koyma zamanı geldi. "Tamam oturun artık neden bu kadar gerildiniz anlamıyorum. Ah Sam için getirdiğin kıyafetler bunlar olmalı." Elinden çantayı alıp Sam'e verdim. " Üst katta sağ taraftaki oda, üzerini orada değiştirebilirsin. Orayı da senin için hazırladım ." Sam elimden çantayı aldı ve gülümsedi.
Hayır kalbim şuan olmaz lütfen. Daha fazla bakarsam dayanamayacağımı bildiğimden Dina'ya döndüm. Sam de o ara yukarı çıkıyordu. " Nerede kaldı bu yemek??" Lucas biranda telefondan kafasını kaldırıp bana baktı. " Yemek mi söylediniz??"
"Evet neyseki 5 kişilik söylemişler." Dina küçük bir çocuk gibi dudaklarını büzerek bakmaya başladı. "Senin yüzünden doymayacağım!" Lucas ona hayretle baktı. "Güzelim 5 kişiyiz zaten herkese yetecek işte." "Hiçte bile ben 2 kişilik yemezsem doymam."
Dina'nın söyledikleri sanki sadece Abel'e tuhaf gelmiyordu. "Bence doğru söylüyor. Zaten küçücük yapıyorlar porsiyonları. Bir kişilik menüden kimse doymaz. Bence pizza da söyleyelim." Abel bu cümleyi kurduktan sonra Dina'nın yüzünü görmeliydiniz. "İlk defa doğru düzgün bir cümle kurdun. Hadi pizza söyle." Abel gözlerini devirdi ama dudağının kenarındaki kaçamak gülüşünü yakaladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİZ ALEVİ
Teen FictionBirbirlerinden haberi olmadan yaşayan 4 genç. Birbirlerinden haberleri olmadığı halde yaşadıkları ve düşünceleri ile yıllardır tanışan insanlardan bile daha çok tanıyorlar birbirlerini. Bu dediklerim başta çok mantıksız gelecek belki size ama okudu...