Zor durumlarda göğüs gerip savaşmayı mı seçersiniz? Kaçmayı mı? Ben kaçtım. Kimse üzüldüğümü göremesin istedim. Kimse o bitik halime acımasın istedim. En ufak sorun bile beni yerle bir ederken daha büyükleri yok olmama neden olabilirdi. Bu yüzden kaçmayı seçtim. Peki iyi mi yapmıştım. Yoksa kendime kaçarak daha mı çok zarar verdim?..
Abel o kadar yorulmuştu ki ellerini
dizlerine koyup soluklanmaya çalıştı. "Amaris boşver şimdi telefonu. Çok büyük bir sorunumuz var artık." Kurduğu cümle ile vücudum titremeye başladı. Ellerim buz gibi olmuştu. Ne olmuş olabilir ki? "Ne sorunu?" Abel gözlerime baktı. Cevap vermiyor kafayı yiyeceğim. "Abel söylesene! Ne sorunu?!" Biranda kahkaha atmaya başladı. Yanağımdan makas alıp içeri geçti."Demek telesekreter şakamı beğenmedin Amaris Hanım. Bu nasıldı peki?." Ağzım açık hâlâ kapının önünde duruyordum. Kapıyı kapatıp Abel'e döndüm. "Abel böyle şaka mı olur? Yüreğim ağzıma geldi! Bir şey oldu sandım!" Gerçekten korktum. Cidden önemli bir şey olduğunu düşünmüştüm. Aptal çocuk.
Gelip sarıldı. "Bir şey olmadı sakin ol. Hâlâ alışamadın benim şakalarıma." Göğsüne bir tane geçirip kollarından kurtuldum. "Şaka dediğin komik olur. Ben güldüm mü?" Sırıtarak cevap verdi. "Seni bilmem ama ben çok güldüm. Suratın her an kapıdan çıkıp kaçacak gibiydi. " gözlerimi devirdim. Sanırım Dina'dan bulaştı. "Gerçekten bir şey olacak ve bu aptal şakaların yüzünden sana kimse inanmayacak. Yapma bir daha."
Gelip saçlarımı karıştırdı. "Tamam tamam. Bu arada elin cidden çok ağır öyle vurulur mu? Hem çok acıktım hadi bitirmeden gidip yiyelim." Oh olsun. Cevap vermedim sadece onunla beraber mutfağa doğru yürüdüm.
Mutfağa girdiğimizde Sam ve Dina kahvaltısını yapıyordu. Aslında Dina daha çok yemek ile aşk yaşıyordu. Her lokmasında dans ediyordu. Sam ise arada ona bakıp bu kız cidden olmamış bakışları atıyordu. Abel koşarak sandalyeye oturdu. "Bu ne cennet mi? Yoksa serap mı görüyorum?" Yine gözlerimi devirecektim ki son anda vazgeçtim. Cidden bağımlı olacağım artık.
Bende gidip Dina'nın yanına oturdum. "Dina eline sağlık. Ne kadar beceriklisin yemek konusunda, daha bilmediğim ne gibi şeylerin var merak ediyorum doğrusu." Abel ağzı tıka basa doluyken konuştu. "Dina sen bu zamana kadar neredeydin ya? Hayatımda bu kadar güzel yemeği bir arada görmedim." Ağzındakini yuttu ve konuşmaya devam etti. "Abartıyorum tabi gördüm ama uzun zaman oldu. Eline sağlık. "
"Afiyet olsun. Normalde bu kadar şey hazırlamam ama Amaris'in evinde kalıyoruz. Uykum kaçmışken en azından kahvaltı hazırlayayım dedim. Küçük bir teşekkür anlamında düşünebilirsiniz." Çok sevimli bir düşünce. "Teşekküre gerek yok demiştim Dina. Birçok kez teşekkür ettin zaten. Kahvaltıyı kabul ediyorum ama." Kıkırdadım. O da bana samimi bir şekilde gülümsedi.
Bir an için gözüm Sam'e kaydığında onun Dina'ya baktığını gördüm. Her ne kadar sevgili olmasalar bile uyumlu görünüyorlardı. Birbirlerine aşırı değer veriyorlar. Acaba Sam Dina'dan hoşlanıyor olabilir mi? Kafamdaki saçma sapan soruları dağıtmaya çalıştım. Mutfaktaki duvar saatine baktığımda ilk dersin başlamasına 1 saat kaldığını gördüm. "Dersin başlamasına 1 saat var. Yiyelim ve çıkalım. Bu arada Dina eğer okul forması giymek istemezsen benden giyinebilirsin. Hava bugün biraz soğuk gibi. Okul forması ince olduğu için beni hep üşütüyor. Forma zorunluluğu olmadığı için çoğunlukla giyemiyorum."
Dina başını hayır anlamında salladı. "Düşündüğün için sağol. Formayı giyerim ben." Gülümsedim. "Sen bilirsin o halde." Bende midem bulanmasın diye bir kaç lokma atıştırmaya çalıştım. Herkes doyduktan sonra Dina üzerini giyinmek için odasına gitti. Ben, Abel ve Sam ise sofrayı topladık. Dina hazır olup aşağı indiğinde ise evden çıkıp okula doğru yola çıktık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİZ ALEVİ
Teen FictionBirbirlerinden haberi olmadan yaşayan 4 genç. Birbirlerinden haberleri olmadığı halde yaşadıkları ve düşünceleri ile yıllardır tanışan insanlardan bile daha çok tanıyorlar birbirlerini. Bu dediklerim başta çok mantıksız gelecek belki size ama okudu...