4.8K 136 50
                                    

Yazın kavurucu gecelerinden birinde; Aethelind Dastery karanlığından şüphe duyulmayan oturma odasında, sallanan sandalyesindeydi. Kapı gürültüyle kapandığı an da kolundaki kesikten kan damladı. Bu, evin iki gün boyunca sessizliğe ve sabaha kadar karanlığa bürüneceğinin göstergesiydi.

Üzerindeki geceliği boş gözlerle inceleyip sandalyesinde sallanmaya devam etti. On dokuz yaşında ama oldukça yaşlanmıştı. Vücudu, çürükler ve kesiklerle doluydu. Dışarı çıkmaz, her iki akşam üzeri rutinin sonrası sandalyesinde sallanırdı.

Saçları, en az yüzü kadar solgundu, yüzünü kamuflaja benzetirdi ve zihninde bitmek bilmeyen çığlıklara sahipti.

Her şiddete, tecavüze mâruz kaldığında tek duyduğu: çığlıkların arttığıydı. Tam bir yıl önce hamile olduğu için evlenmek zorunda kalmıştı. Şimdi ise vücudunda ve zihnindeki derin ciziklerle 'sadece' yaşamaya devam ediyordu.

Fakat bazen tükenme noktasına gelirdik. Ve işte bu saniyeler de, tükenmişlik zihninin delirmesine neden olmuştu.

Kolundaki kana donuk gözlerle bakıp dışarıdaki yağmuru izledi. Yalnızdı ve intihar etmekten başlayarak her şeyi yapabilirdi.

Çığlıklar zihninde gürültü olacak şekilde yankılandı. Sandalyesini durdurdu ve çıplak ayaklarını soğuk zemine sabitledi.

Bebeği oldukça şanssızdı. Annesi, babası tarafından iki gün aralıklarla şiddete ve tecavüze uğruyordu, halihazırda akıl sağlığı, köküne kadar bozulmuştu. Yaş kalan gözlerini silip yerdeki kumaş şalını eline aldı.

Bebeği uyuyordu ve ölürse iki gün boyunca tek başına ne yapacağını düşünemiyordu. İki katlı eski ev, dağın en kuytu yerinde bulunuyordu. Bu yüzden intiharı başarırsa, leş oluncaya kadar duracağından emindi.

Gözünün önüne gelen ölü bedeninden korkmamıştı. Sadece çürümeyen küçük yerlerin çürüyeceğini biliyordu. Karanlıkta, bir yere çarpma korkusu olmadan ilerledi; kafasını duvara çarptı.

Eliyle alnını yokladıktan sonra mutfağı uzun uğraşlarla vardı. Eski dolapların, zor açılan çekmecesinden bıçak aldı. Elindeki beyaz kumaşı bağlayıp, sonradan ihtiyacı olduğunu anladığı halatı aldı. Kocasının halatla ne yaptığını en iyi o biliyordu. Beyaz kumaşın bağını çözüp, halatın düğüm kısmını bıçakla kesti. Bir ucunu daire olacak şekilde gövdesine düğüm etti sonra kumaş ve masanın altından aldığı sandalyeyle üst kata çıktı.

Bebeğinin odasının yanındaki, aslında oyun odası olan boş yerde durdu. Sandalyesini yere bıraktı. Ölümünün klişe olduğunu biliyordu fakat amacının ölüm olması önemini farzetmiyordu.

Ağaç zeminde ilerleyip perdeyi açtı. Ayın dolunay halini, bakımsız bahçeyi aydınlatıyordu. Yaptığı tüm yanlışlara ve yaşadığı şiddet, tecavüzde attığı çığlıklar; bebeğinin duyduğu tek sürekli ses olduğundan özür diledi.

Tekrar sandalyeye ilerledi ve yerdeki halatı kancaya düğümledi. Yerdeki kumaşla birlikte sandalyeye çıktı, ayaklarını bağladı. Boynundaki ipi sıkacağı sırada Mona'nın çığlıklarını duydu.

İpi boynundan uzaklaştırıp aşağa inmeye çalıştı fakat ayakları bağlı olduğu için sandalyeyle birlikte yere devrildi. Bebeğinin çığlıkları devam ederken karnındaki yeni çürükleri umursamayıp cenin pozisyonu yaptı ve bileğindeki kumaşı çözdü.

Ayağa kalkıp sarsak bir şekilde yürürken oldukça tükenmişti. Gıcırtılı kapıyı açtı ve boş odanın ortasındaki beşiğe yavaşça ilerledi. Mona, onu kandırmıştı.

Eğer ağlamasaydı onu ve kendini kurtaracaktı.

Evin yakınlarından gelen araba sesiyle acele etmeden her gece söylediği ninniyi mırıldandı:

Yıldızlar uzakta,
Parlıyor karanlıkta
Annen sana getirecek,
Yıldız dolu gelecek...

Elleri bebeğinin minik boynunu sararken hâlâ bir şansları daha vardı. Bebeğini öldürmeyecekti, yıldızları getirecekti.

*The 100 dizisinden esinlenilmiştir.

mom ∴ justin bieberHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin