2.9K 112 28
                                    

Yirminci yaşımın sonlarında, eski yemekhanenin en köşesinde dört yüz yirmi beşinci akşam yemeğimi yiyordum. Hayat benim için soru işaretleriyle ilerliyordu.

Mesela, Mona, bir yaşına girmişti; ama çocuk bakım evinde mi? Bizi o gün bulan sarışın çocuğun evinde mi?
Tam bir yıldır aklımda dolanan soruların kilidiydi.

Burada bebek katili anne gibi anılıyordum; fakat bebeğim benim nasıl biri olduğumu, yaşadıklarımı bildiği için denilenleri takmıyordum.

Hapishaneye girmeden önce, savunmasız bir şekilde bebeğimi Aster'a vermemeleri için yalvarırken onların gözünde akıl hastasından farksızdım. Tek sığınağım bizi bulan adamın bir kahraman olduğuydu. Ne için dağ evine geldiğini, ona nasıl güvendiğimi, neden hala onun hakkında konuştuğumu bilmiyordum.

Bir süre akıl hastanesinde gereksiz tedaviler görmüştüm: Kimse, sadece Aster hayatımda olunca kafayı yediğimi anlamıyordu. Onun yerine diğer vaka hastalarına göre düzgün davranışlarım, 'iyileştiğimi' düşündürtüyordu.

Çatalıma doladığım tatsız, tuzsuz makarna bile geçmişten daha iyiydi. Bebeğimi göremiyordum ama ikimiz için de mutluydum.

Son çatalımı alıp ağzıma götürdüğümde yemekhanede gardiyan tarafından adımın seslenildiğini duydum. Çatalı oldukça gürültülü tabağıma koyup bir yıl sonra kimin beni ziyaret edeceğini düşündüm.

Ve başımdan kaynar sular döküldü.

Gözlerimdeki pırıltı, korkuya yenildi ve bakışlarım donuklaştı. Kadın kolumdan tuttuğu gibi beni ilerletirken tam anlamıyla titriyordum.

Kapıyı açıp beni ittirirken sandalyede oturan Aster, korkumun kat ve kat artmasına sebep oldu. Kapıya tekrar tekrar vurup bağırırken birinin beni duymasını bekliyordum. Kamera olup olmadığını anlamak için etrafıma bakınırken beni kolumdan tutup yere fırlattı.

Başım, bir yıl sonra yerle buluştuğunda çığlık attım.

"Mona'ya ne yaptın?!" diye bağırdı sonra eğilip saçımı çekti.

Tanrı'ya onu bulmaması için yalvarırken çeneme yumruğunu geçirdi. Başım bu sefere sertçe betonla buluştuğunda gözümün önünde siyah noktalar beliriyordu.

"Nereye bıraktın onu?" diye hırlarken doğruldu ve ayağıyla karnıma baskı yaptı. Öksürük krizlerimde eklenince buradan sağ çıkamayacağımı düşünüyordum.

"Bilmiyorum," diye fısıldadığımda bileklerimi betona sabitleyip kemer tokasının ucayla boynumdan göğsüme kadar çizik attı.

Görüntü çiftleşti ve şuurumu yitirdim. Bana tokat atıp kendime gelmemi emrederken kapı açıldı.

Sonra gardiyanlardan biri beni cehennemden çıkardı.

*

Dizlerimi kendime çekip bemebeyaz yatakta ileri geri sallanmaya devam ettim. Şimdi de akıl hastanesine kapatılmıştım.

Görevliler arada yanıma gelip ne yaptığımı kontrol edip yaralarıma ve çürüklerime ilaç sürüyorlardı. Gözlerimdeki yaşlar damlarken tekrar tekrar dua ediyordum.

Sığınacağım, hiçbir şeyim yoktu. Bu yüzden bu durumdaydım. Her şeyin başı, Mona'nın yalnız olmamasına dua ediyordum.

"Aethelind, ziyaret-"

Birden parladım. "İstemiyorum!"

Hemşire kadın üzgün gözlerle bana bakıp odadan ayrıldığında hepsinin bana inanmamakta ne kadar hata yaptıklarının, pişmanlığını yaşadıklarının farkındaydım. Şu an tek yapmam gereken bu odada düşüncelerimle boğuşup, kendi kendime konuşmaktı.

Beyaz duvarlar küçük pencere ve bir dolap. Büyük odada, fazlasıyla küçük duruyorlardı. Banyo kilitliydi, pencere bile içten parmaklıklara sahipti; çünkü kendime zarar verebilirdim.

Gözlerim ağrımaya başladı fakat umursamada sallanmaya devam ettim. Beni kurtaracak Mona ağlaması yoktu. İlk defa bebeğimin güvende olmadığını düşündüm.

O adam sadece işi olduğu için dağ evine gelmişti ve korunmasız bir bebeğe kollarını açacak değildi. Mona'yı benden sonra yalnız bırakacaktı elbette.

Bebeğimin annesi olmadan çocukluğa adım attığını düşününce için titredi. Babası pisliğin teki, annesi evin yakınlarından gelen araba sesine güvenip onu kurtarmak için öldürmeyi düşünmüştü. Ya o araba dağ evinin yanından geçip gitseydi?

Gözlerimi kapatıp pozitif olmaya çalıştım fakat kapı açılma sesiyle yatağın kenarına sindim. Korkakça kapıya baktığımda görevli kıyafetli birinin bana kapıdan baktığını gördüm.

Çığlık atıp tepinmeye başladım. Görevliler, onu kenara çekip bana iğne yapmak üzere gelirken Aster'ı almalarını söyledim.

Kadın acıyan bakışlarıyla derime iğneyi geçirirken sakinleştim ve gözlerimi kapattım. Kadın Aster'la konuşmak için yanımdan ayrılırken hâlâ kenara sinmeye çalışıyordum.

"Bieber, hasta kötü bir gün geçirdi. Lütfen, biz aradıktan sonra gelin."

Gözlerimi açıp ikisine baktım. Yatağın ucuna ilerlerken bu adamın kim olduğunu anlamaya çalışıyordum. Kısa bir süre bana bakıp hemşireye bir kız çocuğu tişörtü uzattığında gözlerimi irileştirdim.

Mona.

Adam kapıya ilerlemeye başladığında durması için bağırmaya başladım. Hemşire tekrar yanıma koşarken elindeki tişörtü çekip aldım ve tekrar adama bağırdım.

Bieber, denen adam hemşire ve bana bakarken bir iğne daha kolumu deldi. Hemşire iğneyi derimden çekti ve hafifçe kapanan gözlerime sonra hala sıkmakta olduğum tişörte baktı. Bieber, yavaşça bana doğru gelirken hareket etmeye çalıştım fakat tek yaptığım işaret parmağımi bükmekti. Yorgunluk, tüm vücudumu uyuştururken son gücümle tişörtü burnuma yaklaştırdım ve kızımın kokusunu içime çektim.

Kadın tekrar Bieber'a baktı ve "Gitmelisin Justin." diye fısıldadı.

mom ∴ justin bieberHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin