Justin'in Ağzından
Gözlerimi ovalayıp St. Miami hastanesinin bekleme koltuklarında kıpırdandım. Anne götürüldükten sonra ilk işim bebeğinin durumunu öğrenmek için hastaneye gitmekti.Kendi dertlerimi bir kenara çekip onlar için üzülmeye başlamıştım. Kadın, küçük yaşta anne olmuştu ve o gün öncesinde yaşananların doğruluğuna inanmaya başlıyordum.
Bir yanım "küçük yaşta anne, cahil işte," deyip kendini avuturken diğer yanım "yaşadıklarının tükenmişliği," diyordu.
Yanıma gelip benimle konuşmak istediğinde tam tersini düşünüyordum; anne, evladının ölmesini istemezdi, ama o istemişti. Fakat sonra, o soğuk metalin onu götüreceği cehennemi düşünmeyip bebeğinin yalnız kalmasına dayanamayan bir profille karşılaşınca afallamıştım.
Üstelik o gittikten sonra, beynimin bir köşesine sinmiş kanıtları ortaya dökmüştüm:
Onu bulduğumda, kolunda pıhtılaşmaya başlamış bir çizik vardı. Bunu hayal etmiş olma ihtimalim olsa bile; bir anne dağ başında, yıkılması mümkün olan bir ağaç evde bebeğine bakmak istemezdi.
Anneliği tabii ki bilmiyordum; ama bilirsiniz işte: Bende bir anneye sahibim.
Gözlerimi sıkıca yumup hastanenin soğuk duvarına başımı yasladım. Eğer bebek hâlâ burada duracaksa, onu bırakıp annesinin peşinden gidemezdim. Belki, kendini İngiliz Kraliyetinin soylularından zanneden arkadaşım Fletcher'a (y/n: çaktırmalayalım dhdh) bebeğin yanında durmasını rica edebilirdim.
Omzumdan dürtüldüğümde gözlerimi açtım. Kemik gözlüklü ve gür saçlı Fletcher'ı gördüğümde neredeyse yere yapışıyordum. Doğruldum ve en merak ettiğim soruyla konuşmaya başladım: "Burada ne yapıyorsun?"
Omuz silktiğinde üzerine tam oturan beyaz önlüğü fark ettim. "Ahh," diye homurdandım. "Stajyerliğe mi başladın?"
İşaret parmağını sıkıntıyla dudağına vurdu. "Hayır, doktor benden yarım kilo böbrek pirzola istedi. Kasabım ya ben?"
Yapmacık bir gülüş sergilediğimde acayip ciddi bir tavırla yanımdaki koltuğa oturdu ve cebinden çıkardığı defterdeki ismi gösterdi:
Mona
"Soyadı bilinmeyen bir bebek. Leyleklerin St. Miami hastanesine nefes borusundaki ezilmeden dolayı getirdiklerini söyledi. Ve bil bakalım leylek aslında kimin arkadaşı!" diye tek nefeste sıraladığında ağzındaki baklayı çoktan fark etmiştim.
O devam etmeden "Yemin ederim, o bebekle alakam yok." dedim. Avuç içlerimi omuzlarıma kaldırıp geri çekilmeyi unutmamıştım.
Kalın kaşlarını çatıp önüne gelen saç tutamını geriye attı.
Birisi ona saçlarını kestirmesi gerektiğini söylemeli.
"Neden sana inanmıyorum?" diye mırıldandı.Uzun süre baktığında zihninde dolaşan düşünceyle irkildiğim. "Siktiğimin babalık testini yaptırmayacaksın, değil mi?"
Fletcher, balık yakalamak adına tek kaşını kaldırdı. "Hani Mona'yla alakan yoktu? Bu seni neden endişelenediriyor?"
Olayları anlatmak için derin nefes aldım. "Bak dostum. Seninle iyi bir şekilde tanışmadık ve bu yüzden bana güvenmiyorsun; ama cidden kanıtlarım var."
Fletcher bir süre durdu, sonra dudaklarını yalayıp defterdeki sayfaları çevirdi. Tam olarak durdu ve satırları gözden geçirip bana baktı.
"Mona'nın yakını olmadığından mi bahsediyorsun? Neden aklıma Hileary geliyor?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mom ∴ justin bieber
Fanfic❝ Elleri bebeğinin minik boynunu sararken hâlâ bir şansları daha vardı. Bebeğini öldürmeyecekti, yıldızları getirecekti.❞ [17.06.15] [26.12.15] completed ©troyeisbeyonce