1K 92 15
                                    

Şey, artık sınır koymanın vakti geldiğini düşünüyorum.

Hikayeyi seviyorsanız arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Sınır: 32 Oy
Yorumlar artarsa iyi olur.

*
Elleriyle direksiyonda tuttuğu ritim, Mona'nın yumuşak ve harflerini yuvarladığı cümleyle kesildi:
"Baba, kardeş?

Yoldaki şehir lambalarının arada düştüğü yüzünü bana çevirdi, dudaklarını yaladı. Justin, Mona'ya fazlasıyla iyi bakmış gözüküyordu. Kilosu yerinde, boyu tıpkı benim gibi uzundu. Mavi, iri gözleri bana Aster'ı hatırlatıyordu.

Anneye en ihtiyacı olduğu bebeklik dönemlerinde kendisine yaptığım zarardan hapishaneye girmiştim. Böylece olayları en hızlı algılama ve ebeveynleri bir arada görmesi gerektiği ilk çocukluk evresinde annesiz ve asıl olmayan bir babayla büyümüştü. Justin'in ona nasıl baktığını ve akıl hastanesindeki odada Mona'ya hitabı zihnime dolduğunda gülümsemiştim.

Justin, derince yutkunup kızıma gülümsedi. Sorusu ağzına tepilmiş Mona ise, ince kaşlarını çatıp arka koltuğa sinmişti.

Justin, son model olmasa da yeni duran arabayı kenara çektiğinde dudaklarını yalayıp Mona'ya döndü. Göz ucuyla ifademi ölçtüğünde neyden bahsedeceğinin farkındaydım.

Mona, belki de "anne" kavramını bilmiyordu. Bir çocuk aklı sadece kelimelere ve onların yüklediği duygulara baktığı için bir anda ortaya çıkan anne kelimesinin aklını karıştıracağı doğruydu. Hayatında sadece Justin olduğu için, onu en az Justin kadar seven birini daha kabullenmek kendiyle çatışmaya girmesine sebep olurdu. Üstelik hapishaneden çıkmış bir anneyi kabullenmek o ortamı görmüş bir çocuğa nefret yüklerdi.

"Mona..."

Justin başını eğdiğinde bu sefer Mona'yı inceleyen bendim.
"Evet, cidden kardeşiyim."

Sesim zayıf, olması gerektiği gibiydi. Justin kaşlarını çatarak bana baktı. Benim gibi düşünmüyordu, seçtiği yolun karmakarışık olması umru olmayıp sonucuna odaklanıyordu.

Sesindeki soğukluğu esirgemeden "Aethelind, benimle dışarı gelir misin?" dedi.

Başımla onaylayıp Mona'yı inceledim. Güzel gözlerini irileştirdi. İkimize bakıyordu.

"Baba, ben yalnız kalmak istemiyorum."

Sözleriyle gözlerim büyüdü, göz yaşlarım birikti. Fark etmemeleri için başımı cama çevirdim. Justin, ona sahip çıkmasaydı bu çok korktuğu yalnızlığı tadacaktı.

Gizlice akan göz yaşlarımı silerken Justin, Mona'ya sakinleştirici sözler sarf ediyordu. Kapıyı açtım, emniyet kemerimi çözdükten sonra dışarı çıktım.

Boş, ağaçlık ve lambaları arasında metrelerce boşluk olan sokağı süzerken ikisinin bana baktığını biliyordum. Arabanın ön kaputuna oturdum, derin bir nefes aldım. Gökyüzü bomboştu, yıldız serpilmemişti, kasvetliydi.

"Aethelind?"

Gözlerimi kapattım. "Ona çok iyi bakmışsın."

İnatla ismimi söyledi: "Aethelind?" ıslak kirpiklerimi aralayıp keskin yüz hatlarını inceledim. Gözlerini kaçırdı. "Eğer baba demesine..."

İstemsice güldüm. "Baba demesi çok güzel ama..."

Güldü sonra arabanın ön camını inceledi. "Mona ile iyi zaman geçirdik. Beni babası olarak görüyor çünkü Fletcher onu alıştırmış. Elbette babası olmadığımı biliyorum."

"Justin, Mona annesi olduğumu öğrenmemeli."

Harfleri ağzında uzattı: "Ben de bu konuya geçecektim."

Kollarımı göğsüme kavuşturup ay ışığının arkasında kaldığından kaynaklanan belirgin elmacık kemiklerini inceledim. "Benim nasıl bir ortamdan çıktığımı gördü ayrıca anne kavramını bilmiyo-"

Sahte bir şekilde güldü "Biliyor. Annem sayesinde biliyor."

Gözlerimi irileştirdim. Justin, annesine kucağında bir bebekle nasıl karşılamış olabilirdi? Bencil mi davranmıştım. Bir anda çocuğun tüm sorumluluğunu bilmediğim bir adamın üstüne yüklemek bencilceydi, evet. Başına sorun açmıştım.

"Ah, annen Mona'yı biliyor..."

Gülümsedi sonra ellerini cebine sokup az önce oturduğum arabanın bölümüne yaslandı. "Ona arkadaşım Fletcher'ın kuzeni olarak tanıttım. Başka soru istemiyorum..." bana döndü. "Neden annesi olduğunu bilmesini istemiyorsun?"

"Bir an da hayatına girmem ne kadar doğru, Tanrı aşkına? O daha çocuk. Annesiz büyümüş ve bir yabancıyı babası bellemiş bir çocuk. Ona annesi olduğumu açıklamak demek kafasının karışması ve hiç olmadık duyguları barındırmasına neden olmak demek."

Justin, elini saçlarına doladı. Ceketinin kollarını kıvırdığında o gün gördüğüm iğne izlerini bu sefer uzun süre inceledim.

"Çocuk üşüyecek."

Justin başını kaldırdı. Hafifçe gülümsedim, ön koltuğa geçmek için önünden dolandım ta ki kolumu tutana kadar.

"Aethelind?"

Dudaklarımı birbirine bastırarak ona döndüm. Yüzünün yarısı ay ışığı altında oldukça kusursuz bir görüntü sergiliyordu. Kalın kaşları çatılmış ince küçük dudakları aralanmıştı. Gözleri, hergün izlediğim yıldızlardan daha parlak ve canlıydı.

"Sana söz veriyorum: İyi bakacağım. İkiniz yanımda mutlu olacaksınız ve..."

Gözlerimi kaçırdım ve sırıttım. Sonsuza dek yanında kalamazdım. Ben evliydim. Anladığım kadarıyla onun da sürüyle sorunu vardı. İkimizi taşıyacak psikolojiye sahip değildi.

"Justin..." gözlerimi kapattım ve derin bir nefes verdim. "Sadece kızım üşüyecek."

*

Kesik kesik gelen ağlama sesiyle bekliyormuş gibi ayağa kalktım. Justin'in gösterdiği Mona'nın odasına ilerlerken aşağıdan gelen plak sesi kulaklarımı doldurmuştu. Kapı tokmağını çevirip pembe odanın içine sokuldum. Dağ evinin büyük odasında tek beşiğe göre oldukça dolu, iç açıcıydı.

"Mona," diye kesik bir sesle mırıldandım. Ağlama devam ettiğinde gözlerim dolmaya başlamıştı. Yavaşça yatağa yaklaşırken kalbim ortalamanın üstünde atıyordu. Ses kulaklarıma iyice yerleşti ve o beklediğim dejavuyla geriye sendeledim.

Sırtım kütüphaneye çarpmıştı. Gözlerimden iri damlalar aktı ve korkuyla etrafı inceleyen Mona'ya baktım. Kesik kesik nefes alıyor korktuğundan titriyordu. Kapı sonuna kadar açılıp ışık yandığında gözlerimi kapatıp elimi göğsüme bastırdım.

"Mona?"

Justin, mayhoş bir sesle mırıldandı sonra yatağa doğru ilerledi.

"Koyktum,"

Justin, Mona'yı kucağına aldı sonra bana doğru ilerledi.

"İyi misin?"

Başımı sallayıp Mona'ya baktım. Gözlerini kaçırarak Justin'in boynuna gömüldü. Gözlerimi yumup burun kemiğimi sıktım. "Uykusuzum."

"Mona, halana su getirmeye ne dersin?"

Mona bana baktı sonra gülümseyip Justin'in kucağından indi. Paytak adımlarla odayı terk ettiğinde ben de arkasından ilerleyecektim ki Justin'in seslenmesiyle durdum.

"Neyin var? Yanında beklememi ister misin?"

Gülümsedim. "Önemli değil, uykusuzum işte."

Odayı terk edip misafir odasına geri döndüm. Korkuyordum; ama bu sefer Aster denen piçten değildi. Tekrar akıl hastanesine yatmamı gerektirecek halüsinasyonlardı.

mom ∴ justin bieberHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin