1K 82 18
                                    

Sınır: 34 OY

"Sonra resmen gözlerini kapattı ve o kas yığının üstüne çullandı..." heyecanla devam edecekken durdu, yüzümü inceledi. "İlgilenmemeni gerektirecek bir konu değildi."

Başımı onaylarcasına salladım. "Zaten öyle değildi."

"Bu arada sonunda tanıştığımıza sevindim, Aethelind. Kızınız en az sizin kadar güzel olacak."

Gülümsedim. "Ah, teşek--"

"Yalakalığı kes Fletcher! Tanıştırmakla hata yaptığımı düşüneceğim." diye araya girdi Justin. Bukleleri oldukça havalı bir görüntüye sahip olmasını sağlayan Fletcher bana bakarak bıyık altından güldü.

"Justin, Mona'nın sana çok benzediğini söylerdin değil mi? Bence bana benziyor; çünkü sen bu kadar güzel bir kadının eşi olamayacak birisin."

Kaşlarımı kaldırarak ikisine baktığımda Justin; buzlu köpüklü kahvesinin köpüklerini, kaşığına doldurdu. "Saçmalama Fletcher, Mona senin gibi salak, itici, çöpçatan değil."

Fletcher gamzelerini sergilemekten çekinmeyen gülümsemesiyle Justin'e baktığında bir an önce gülümsemeyi terk etmesi gerektiğini düşündüm. Gamze bir erkeğe en çok bu kadar yakışırdı.

Fletcher'ın amacını, bana yönelttiği tekrar bakışıyla anlamıştım. Üzerine daha fazla yüklenmek istermiş gibi bakışlarını bana yoğunlaştırdı. Açık kahve gözleri birbirinden ayrılmış bukleleri arasında tekrar tekrar ifade ölçerken bazen bana gülümseyerek bakmaya devam ediyordu.

"Aethelind, kaç yaşındasın?"

Siyah düz saçımı kulağımın arkasına yerleştirdim. Küçük, yeşil kupadaki Moca köpüğüne; kaşığımın ucuyla şekiller çizip oyalanmaya çalışarak: "Henüz on dokuz."

Justin, bana döndü ve o an da ince boynunda, belli olan adem elması hareket etti. "Cidden küçükmüşsün."

Başımı sağlayıp hafifçe gülümsedim. "Artık kendini aşk böceği sanan salak genç kız kabuğumdan ayrıldım ki bundan sonra yaşımı önemsememe gerek duymuyorum."

Mona tekrar tekrar "Babay!" diye seslendiğinde bakışlarımızla onu bulmaya çalıştık. Minik bedenini kaydırağın altından çıkarıp bize baktı. Sonra koşarak yanımıza geldi. Paytak adımlarında dolayı geriye düşecek oldu fakat Justin daha düşmeden yakalayıp kucağına aldı.

Mona, bir kolunu Justin'e dolayıp diğer eliyle renkli sıvı dolu bardağı yakaladı. Temkinli bir şekilde Justin'e bakarken Fletcher henüz telefonunu cebine yerleştirmişti.

"Mona, sana süt vermemi ister misin?" diye sordum.

Bakışları göğsüme odaklandı. Justin, kahkaha atmaya başladı. Mona'yı kucağıma alıp çantasından biberonunu çıkardım. Konu kapanmıştı fakat kimsenin yüzüne bakacak durumda değildim; zira utanınca, yüzüm değişik bir mimiğe bürünüyordu.

Minik elleriyle tuttuğu biberonu içerken Fletcher ve Justin'in konuşmasını dinlemeye başladım.

"-kendini nasıl koruyacaksın?"

Eliyle saçlarını yatıştırdı. "Halletmeye çalışırım. Önemli olan Mona."

Kahveyi dudaklarıma yaklaştırmıştım ki duyduklarıma gülümsemekten neredeyse Mona'nın başından aşağı kahve dökülmesine sebep olacaktım. Sonra tekrar telefon çaldı ve Fletcher çıkardığı telefonuyla birlikte masadan uzaklaştı.

Justin bunu bekliyormuş gibi sordu: "Neden evlenmek istedin?"

Tek kaşımı kaldırdım. "Genç zamanda, özellikle bekârken nelerin olacağını kestiremiyoruz."

Justin kahve bardağının kulpuyla oynadı. "Hamile olduğun için mi evlendin?"

Sorudaki çekingenliği belli oluyordu. Aslında karşı cinsten biriyle bu konuları konuşmak beni de germişti. Sonuçta Justin, tesadüf üzeri gördüğüm biriydi. "Hayır. Bu konular çok karışık."

Justin'in küçük dudağında ufak bir tebessüm belirdi. "Bana güveniyor musun?"

Kahve kupasını masaya ittim. Mona'ya iyi bakmıştı; ama ne yazık ki benim için, yolda yürürken yanımdan geçen sıradan bir insan statüsündeydi. "Hayır. Mona bunun bahanesi olamaz; sonuçta ben söylemesem onu yanında tutmayacağın belliydi. O gün sen de bana güvenmemiştin fakat bebeği bırakmaya vicdanın el vermediği için yanına almak zorunda kalmıştın. Belki bunun için bana ne kadar sövdün, tahmin edemem." gülümsedim. "Aslında ilk bahsetmem gereken: Seni tanımıyor oluşumdu."

Justin sandalyesini bana yaklaştırdı. "Sakın yanlış düşünme. Peki seni Aster'dan koruyacağımı söylediğimde neden yanıma geldin?"

Bunun cevabını verebilmek için biraz gururu kırmak gerekirdi. Bu da bende yoktu. Mona'nın neredeyse elinden düşmekte olduğu biberonu masaya yerleştirdim. İri gözleri kapanmış derin derin nefes alıyordu; uyumuştu.

"Mona'ya bakabileceğimden bin kat iyi bir şekilde baktın. Asıl babası olarak seni görüyor. Onu senden alırsam bahsettiğim sorgulama durumu gerçekleşmiş olacak."

Justin, dirseklerini masaya yaslayıp etrafa bakınmaya başladı. Fletcher'ın kahve-sarı buklelerle çevrili kafası göründüğünde arkasına yaslandı. Yüzü neşeli halinden yoksundu.

Fletcher, parmaklarını kotuna geçirdi ve sırasıyla ikimizi süzdü. "Ben yine ortalığı karıştırdım."

Justin homurdanarak kafasını masaya yasladı. "Seni doktor yapan okulları tekrar yakmaya çalışmayacağım değil mi?"

Fletcher, mazlum bir ifadeye büründü. "Sanırım katil olman da gerekecek. Yani öğretmenlerimi öldürmeye kalkışabilirsin."

Justin, başını masadan kaldırıp alnını ovaladı. "Ebenden başlasam daha iyi. Ne siktiri bok ettin yine?!"

Buklelerini yüzünden çekip beni bile kıskandıran gülüşünü yüzüne yerleştirdi. "Pattie'yi şirket batana kadar Florida'ya davet ettim desem..."

*

Kurgu devamı sıkıntısı çektiğim için bölümü kısa kestim. Biraz annemden yardım alarak devam etmeye çalışacağım, siz de fikirlerinizi 'mesaj' yoluyla iletirseniz sevinirim.

Sizi seviyorum ♡♡

mom ∴ justin bieberHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin