Yaren'den...
Hafif esen rüzgarla birlikte yattığım yerde gökyüzünü izlemeye devam ettim. Ne zamandır burada gökyüzünü izliyordum bilmiyordum. Ama artık hava kararmaya başlıyordu. Saatlerdir yanımda olan telefonumdan bir bildirim sesi bile gelmemişti. Halbuki acaba biri beni merak eder mi diye bir süre ortadan kaybolmak istemiştim. Tabiki saçmaydı. Beni merak eden olmazdı ama yine de içimde saçma bir umut vardı. Çok iyi bir ailem yoktu, hatta aile dediğim kişiler öz babam ve onun ailesiydi ama belki demiştim, bir ümit...
İnsan olarak merak etseler bile yeterdi, beni sevmelerini artık beklemiyordum. Bu hayatta benimki gibi kaç hikaye vardır ki sonuçta.
Kısa bir özet geçmek gerekirse annem babam ve babamın şimdiki karısı lisede arkadaşmış. Babam ve karısı o zamanlardan beri aşıkmış birbirlerine ama annem olacak şahıs da babama aşık olduğu için hep ayırmaya çalışmış onları. Öyle ki artık takıntı haline getirmişti babamı. Babam sevdiği kadınla evlenip de 3 çocuk yapmış olsa da peşini bırakmamıştı. O aralarda nasıl olduysa annem babamı oyuna getirip bana hamile kalmış. Beni kimseye haber vermeden doğurduktan sonra babamın ve ailesinin karşısına çıkmış ve o gün bir felakete sebep olmuş. Zira babamın karısı o sırada 7 aylık hamileymiş ve çıkan kaos yüzünden erken doğum yapmak zorunda kalmış. Bir de üstüne doğumda çıkan sorunlar yüzünden hem karısının 2 ay boyunca yoğun bakımda kalması hem de heyecanla doğmasını beklediği biricik kızının gelişmeyen ciğerleri yüzünden 3-4 ay kadar solunum cihazına bağlı kalmasının babamda ve oğullarında bıraktığı travma kalıcı olmuş. Hatta öyle kalıcı olmuş ki bunca yıl sonra hala ceremesini çekiyordum. Kötü olansa tek başınaydım. O kadar olay olduktan sonra babam annemi de beni de tabiki babannemin de yardımıyla def etmiş ve bir daha gözlerine gözükmememiz için ellerinden gelen ne varsa yapmışlardı. Babam karısını aldatmasını ona affettirmiş olacak ki hastaneden çıktıktan sonra hayatlarına kaldıkları yerden devam etmişlerdi. Bize ne olduğu ise belli ki hiç umrunda olmamıştı. Keşke olsaydı ama artık yapacak bir şey yoktu. Annemin babası annemin yaptıklarını öğrenmiş ve onu kucağında benimle sokağa atmıştı. Daha sonra ise annem o sırada kendine elini uzatan ilk adamın kollarına atlamıştı ama yaptığı hatayı fark etmesi 5-6 ay sürmüştü. Evlendikten sonra başlayan şiddet durmaksızın devam ediyordu. Bir yerden sonra annem de üvey babam olacak ite ayak uydurmaya başlamıştı. O anneme vurdukça annem de bana vururdu. O anneme neden vururdu bilmiyorum ama annemin bana neden vurduğunu az çok aklım yettikçe anlama başlamıştım. O bana başarısız olduğu için vuruyordu. Ben onun işleyeceğine emin olduğu planıydım ama işler ters gitmişti. Hiçbir işe yaramamıştım bir de üstüne sorumluluk bindirmiştim. Zamanında beni çöpe atmak istemiş ama üvey babam izin vermemiş. Nasıl olduysa bir anlık insafa gelmişti sanırım. Bu kadar şeyi nasıl biliyorum sorusuna gelirsek de annemin sarhoşluktan çatladığı bir zamanda sorularıma cevap aldım derim. Çünkü bir tek o zamanlarda soru sorduğum için bana vuracak gücü olmuyor ve sadece konuşuyordu. Zaten bana bunları anlattıktan sonra da pek uzun bir ömrü olmamıştı. Yine bir gün üvey babamla ettikleri kavgaların birinde üvey babamın ellerinde can vermişti. 8 bıçak darbesinin sonunda hayata hızlıca gözlerini kapatmıştı. Ama sonrasında yetimhane yerine öz babam bulunmuş ve ona teslim edilmiştim. Ondan sonrası ise başka bir acıydı zaten yüreğimde.Sevgili babam, Mesut Kara beni istememişti. Arkada arabada bekliyor olmama rağmen ve benim öz kızı olduğumu bilmesine rağmen 'yetimhaneye götürün' demişti. Tabi o an onu dinleyip öyle yapsalardı belki de daha iyi olurdu, bilmiyorum. Ama babamın arkasından çıkan sevgili dedem Serhat Kara ise 'getirin torunumu' demişti. O zamanlardan şimdiye kadar bana aileden biriymişim gibi davranan tek kişi de oydu zaten. Ki o da çok yaşamadı maalesef. Zaten cebelleştiği hastalığı ben o eve geldikten 9-10 ay sonra onun son nefesini vermesine sebep olmuştu. Ama canım dedem diğerlerinin bana olan davranışlarını o 9-10 ayda görmüş ve benim geleceğimi sağlama almak için bütün varlığının %55 ini bana miras olarak bırakmıştı. Ben bu ailenin hiçbir şeyini istemiyordum elbette ama şimdilik elimden bir şey gelmiyordu ve ben 20 yaşına girene kadar mirastaki bu madde ile ilgili hiçbir oynama yapılamayacağını da belirtmişti. Aynı zamanda eğer babam bana 20 yaşına kadar bakmazsa mirası ben almasam bile devlete bağışlanacağını da eklemişti. Bu nedenle babam dedem öldükten sonra da beni yetimhaneye verememiş ve evinde beslemek zorunda kalmıştı. Bu kadar şey olmasına rağmen bana hiç el kaldırmamıştı ne babam ne karısı ne de çocukları. Sadece beni görmüyorlardı. Varlığımın ne kadar rahatsız edici olduğunu hissettiriyorlardı o kadar ki bu beni dövmekten beter ediyordu. Hatta bazı zamanlarda bana bir şeyler bile alıyorlardı. Babam bana bir kart vermişti ve otomotik olarak oraya her ay 5000 TL yatıyordu. Ama bilmediği şey ise benim onun parasını kullanmak zorunda olduğumda ne kadar ezildiğimdi. Beni sevmeyen ve bakmak zorunda bırakılan birinin parasını yemek zoruma gidiyordu, hatta evde yemeklerini yemek bile zoruma gidiyordu ama elimden başka bir şey gelmiyordu maalesef. Bende mümkün olduğunca az yemeye çalışıyordum. Paralarını da zorunda olmadıkça kullanmıyordum. Onların haberi var mıydı bilmiyorum ama part-time işlerde çalışıyordum. Hatta şimdilerde bir kafede bulaşıkçılık yaptığım içim 22:00 civarı geliyordum ama sanırım onu da fark etmemişlerdi. Yoksa benden 1 ay küçük olan kızı için biraz geç kalsa bin defa arayan babamın beni hiç aramamasının başka açıklaması olamazdı.
Tıpkı şimdi de benim yokluğumu fark etmedikleri gibi. Sabah kahvaltıdan sonra markete gidiyorum diye çıkıp acaba dönmediğimi anlayıp merak ederler mi diye bir parkın çimenlerine uzanıp bekliyordum ama benimki boşuna bir bekleyişti tabiki. Bugün 18 yaşına girmiştim. Tabiki kimse bunun da farkında değildi. Babamın yanına verildiğimde 11 yaşındaydım. 7 yıl geçmişti ama ben 7 yıldır onlardaki varlığımı sorgulamayı hiç bırakamamıştım. Acaba bu sefer fark ederler mi diye sormaktan da yılmıştım ama olmuyordu işte.Telefonumu elime alırken bir yandan da yerimde doğruluyordum. Saate baktığımdaysa 9 saattir burada olduğumu fark ettim. Acıkmıştım da. Giderken markete uğrasam iyi olurdu. Eve doğru yürürken gördüğüm ilk marekete dalmıştım. Akşam yemeğini yiyorlardı şu an muhtemelen, istesem de yetişemezdim ki yetişmek istediğim ile ilgili de şüphelerim vardı. Birkaç atıştırmalık aldıktan sonra parasını ödeyip çıktım. Haftalığımı yeni aldığım için rahattım ama fazla açılırsam sıkıntı yaşardım. Hava daha da kararmadan eve dönsem iyi olurdu insanın yolda kime denk geleceği belli olmuyordu. Yarım saat daha yürüdükten sonra evin kapısında duran korumaları görmüştüm. Ufak bir baş selamı verip benim için açtıkları kapıdan içeri girmiştim. Cebimdeki anahtarı çıkarıp evin giriş kapısına takarak çevirip içeri girdim. Kısa holden geçip salon görüş açıma girdiğinde tam ben geldim diyecektim ki gördüğüm manzara yüzünden dilimi tutmaya karar verdim.
Babam ve Sedef abla sarılmış oturuyorlar, babamın yanında biricik kızı Yakut onun yanında en büyük abi Yavuz, Sedef ablanın da yanında ortanca abi Yağız ve onun yanında da sonuncu abi Yiğit. Hep birlikte karşılarındaki televizyonda oynayan filmi izliyorlar. Önlerindeki masada cipsler, çerezler ve içecekler. Güzel vakit geçirdikleri belliydi, hiç bozmaya gerek yoktu. Ne kadar katılmak istesem de ben yanlarında olduğumda rahatsız oldukları ve neşeleri kaçtığı o kadar belli oluyordu ki artık onların yanında çok durmamaya dikkat ediyordum. Kahvaltıları bile kısa tutuyordum çünkü ben o masaya gelene kadar kahkahalarla şenlenen masa ben gelince matem yerine dönüyordu. Onlara bunu yapmaya hakkım yoktu. Özellikle de Yakut'a ve Sedef ablaya. Annemin yaptıkları yüzünden Yakut hayatının sonuna kadar astım hastası olarak yaşayacaktı ve Sedef ablanın ise bir daha çocuğu olmayacaktı. Çünkü ameliyattaki bir komplikasyon yüzünden rahmini almak zorunda kalmışlardı. Bir de bunlara sebep olan kişiye bakmak, yanında yaşamak zorunda kalmışlardı. Yeterince rahatsızlardı zaten bir de var olan neşelerini bozmaya gerek yoktu. O yüzden ses çıkarmadan zaten giriş katta olan odama ilerledim ve kapıyı kapattım. Odam ortalama bir büyüklükteydi. İçinde tuvalet ve banyo da vardı. Bana rahatlıkla yetiyordu. Bir dolap, masa, yatak ve bir boy aynası vardı. Daha fazlasına da gerek yoktu zaten. Hatta ben liseye geçtiğimde bana bir bilgisayar bile almışlardı. Ödevlerimi rahat yapayım diye. Ne kadar mutlu olmuştum anlatamam. Ben söylememiştim çünkü bana alın ya da ihtiyacım var diye. Babamın kendisi düşünüp almıştı. O yüzden bu odada en sevdiğim şey oydu. Aldığım atıştırmalıkları yatağımın üzerine boşaltıp bilgisayarımı da alıp bende yatağa oturdum. Kolamı açıp yandaki komodinin üzerine koyup diğer yiyecekleri de açmıştım. Bugün doğum günümdü biraz abur cuburla kendimi şımartmak sorun olmazdı. Güzel bir film açıp arkama yaslandım. Bir yandan önümdekileri yerken bir yandan da kolamı içiyordum. Film bitene kadar aynı şeyi tekrarladıktan sonra çöpleri topladım ve odamdaki çöp kutusuna atıp pijamalarımı giyerek yatağa uzandım. Her zamanki gibi kafamı yastığa koyar koymaz şimdiye kadar ki olan hayatımın yükü yine omuzlarıma çöktü.
Senaristlere anlatsam "Yaren Kara'nın Dramı" diye dizi yapacakları hayatı yaşamak zaten zor olsa da her gece tekrar tekrar düşünmek daha zordu. Çünkü ben 18 yıllık hayatımı kaldıramıyordum. Ama bu hayata son verecek kadar da cesaretli değildim. O yüzden her gün tekrar tekrar bu ızdırabı yaşamak zorunda kalıyordum. Bugün doğum günüm olduğu için pasta veya mum olmasa da bir dilek dilemeye karar verdim ve gözlerimi kapattığımda özgürlüklerine kavuşan gözyaşlarımla bugün son bir dilek diledim.
Bir dal, sadece beni içinde olduğum bu şeyden kurtaracak bir dal, beni koşulsuz sevebilecek bir kalp ver bana Allah'ım. Benim çok fazla gücüm kalmadı.
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın 🩶
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hiçliğin Kıyısındayen
Ficção AdolescenteHiçliğin kıyılarındaki bir gölgeydim. Ne adım biliniyordu ne de varlığım. Sadece oradaydım. Kimsesiz, çaresiz, kurtarılmayı bekliyordum. Biri beni görsün istiyordum. Birileri beni sevsin istiyordum. İsteklerim hiçbir zaman yerine getirilmemişti. Anc...