Yaren'den...
Geldiğimiz yer sahil kenarında güzel bir kahvaltı salonuydu. Çok dolu değildi o yüzden daha rahattım. Oturduğumuz anda gelip siparişleri alan garson masaya kahvaltılıkları getirirken benim gözlerim ise hala denizdeydi. Aklımda hala Timur'un sözleri dolanıyordu. Eminim o da sessizliğimin farkındaydı ama yine de beni konuşmak için zorlamamıştı.
"Başlamayacak mısın?" diyen ses ile önce Timur'a sonra masaya baktım. Her şey gelmiş ve Timur başlamak için beni bekliyordu.
"Afedersin, dalmışım." diyerek çatalımı elime alıp domatese batırmıştım.
"Ne olacak canım. Beğendin mi burayı?" dediğinde ağzımdaki domatesi yutup hafifçe gülümsedim.
"Evet, çok güzel, hem kafe hem manzara yani." dediğimde o da gülümsemişti.
"Bak buranın reçelleri harikadır. Özellikle vişne reçeli, sanki vişnenin kendisini yiyormuşsun gibi oluyor. Al bir dene sende bayılacaksın." diyerek küçük kasedeki vişne reçelini bana doğru uzattığı anda yüzüm asılmıştı.
En sevmediğim şey inat eder gibi sürekli önüme çıkıyordu. Tam reddecektim ki Timur'un mavilerindeki tatlı bakışı görünce vazgeçtim. Sevmesem bile her sabah yemek zorunda kalıyordum zaten. Bir kere de Timur için yesem ölmezdim.
"Olur." diyerek kaseyi elinden aldım ve ekmeğe sürerek bir ısırık aldım.
Çiğnemeye başladığım anda dilime yayılan vişnenin tadı o kadar yoğundu ki tıpkı Timur'un dediği gibi ,vişnenin kendisini yiyormuşum gibi, hissediyordum. Hatta sanki bir avuç vişneyi ağzıma doldurmuş gibiydim. Ağzımdaki kolmayı çiğnemek o kadar zorlaşmıştı ki, resmen vişnenin yoğunluğundan enseme ağrı girmişti. Bir anda ağzıma uzattılan peçete ile karşımdaki Timur'a baktım.
"Çıkar şunu çıkar, beğenmediysen niye zorluyorsun yemek için. Şuna bak betin benzin attı." dediğinde kendime küfürler ederek peçeteyi alıp eğilerek ağzımdakileri çıkarmıştım.
Tekrar doğrulduğumda bardağımdaki suyu içerken Timur'a da alttan alttan suçlu çocuklar gibi bakıyordum. Timur önce reçelden bir çatal aldı sonrasında bana döndü."O kadar kötü değil aslında, çok mu ekşi geldi sana." dediğinde en iyisinin doğruyu söylemek olduğunu düşünüp dudaklarımı araladım.
"Ben vişne reçeli sevmem. Aslında içinde vişne olan hiçbir şeyi sevmem." dediğimde şaşırmış gibiydi.
"O zaman niye hayır demedin de reçeli yemeye kalktın? Kendine kastın mı var kızım senin?"
"Öyle değil. Zaten hergün yiyorum o yüzden sorun etmedim." dediğimde kaşları çatılmıştı.
"Sevmediğin bir şeyi neden her gün yiyorsun? Yaren benim iyice kafam karıştı taksit taksit değil de tekde anlatsan olmaz mı?" dediğinde yüz ifadesi yüzünden hafifçe gülüp sonrasında boğazımı temizleyerek konuşmaya başladım.
"Bizim kahvaltı sofralarında vişne reçeli eksik olmaz. Ben neredeyse masanın ucunda oturuyorum ve genelde önümde sadece vişne reçeli oluyor. Bende mecbur yiyorum işte." dediğimde kaşları daha çok çatılmıştı.
"Neden mecbur yiyorsun ki, başka kahvaltılık yok mu masada onlardan ye. Niye hergün hergün kendine eziyet ediyorsun." dediğinde bakışlarımı kaçırmıştım.
"Onlar benim önümde değil ve ben isteyemiyorum." dediğimde kaşlarındaki çatıklık gitmiş ve bakışlarındaki tatlı mavilik yerini fırtına bulutlarına bırakmış gibiydi.
"İstesen ne olur ki?" dedikten sonra bana doğru eğilerek sakin çıkan sesiyle devam etti.
"Yaren, o evde sana fiziksel olarak herhangi bir zarar veriyorlar mı?" dediğinde hızla başımı iki yana salladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hiçliğin Kıyısındayen
Novela JuvenilHiçliğin kıyılarındaki bir gölgeydim. Ne adım biliniyordu ne de varlığım. Sadece oradaydım. Kimsesiz, çaresiz, kurtarılmayı bekliyordum. Biri beni görsün istiyordum. Birileri beni sevsin istiyordum. İsteklerim hiçbir zaman yerine getirilmemişti. Anc...