-2-

176 5 0
                                    

Eve geldiğim gibi cebimden elime aldığım hapları kafama diktim.
Çabuk etki ediyordu.
Ama kafam yerinde olacaktı. Dozunu ayarında almıştım. Hem vücudum alışık olduğu için kafam garipsemiyordu.

Koltuğa uzanıp tavana bakınmaya başladım.
Yorgunluktan kapanan gözlerim, uyumamakta yemin etmiş beyinimle alakasız bir biçimde hareket ediyordu.

"Oppa!"

"Oppa uyan!"

Beynim uyuşuyordu. Uyanık mıydım? Evimden içeriye yansıyan güneş ışıklarını fark edebiliyordum ama bu ses de neyin nesiydi?

"Oppa! Hadi oyun oynayalım!"

yattığım koltukta doğruldum. Bana seslenen ses e doğru başımı kapıya doğru çevirdim.
Ses o taraftan geliyordu ama başımın ağrısı ile önümde duran pencereye doğru bakındım.
Neden güneş vardı ki?
Ben eve gelince güneş batmak üzereydi. O kadar zamandır da uyuyamazdım halbuki.

Kapını önünden birinin geçmesi ile doğruldum. Evde biri mi var dı?

"Oppa! Sobelemece oynayalım sen bul beni!

Hızla kapıdan çıkıp, etrafima bakındım. Merdivenlerden çıkan bir kız çocuğu?

"Hey! Hey! Dur!"

Merdivenin ilk basamağında durup, kısa sarı saçlarını savurdu. kafasını bana doğru çevirdi.

Donuk gözleriyle,bana bakıyordu.
Bu bir şaka miydi? Yoksa her zaman ki gibi hayal mi görüyordum?

Üzerinde giymeyi en sevdiği mavi elbisesi, elinde tavşandan peluş oyuncağı vardı. Bu kesinlikle oydu.

"Jae-Hwa?!"

Sesim titriyordu, gözlerim buğulu bakıyordu. Önümü görmekte zorlanırken ona doğru yürüdüm.

"Oppa! Beni buldun!"

"Evet,"
"Evet seni buldum"

Tam sarilacakken merdivenlerden yukarıya kosmaya başladı.

"Dur! Bekle jae-Hwa!"

Arkasından koşup, bakındım. Yoktu yan odadaki kapının kapanma sesiyle kapıyı hızla açıp etrafa bakındım.

Gözlerim yerde duran kanlı tavşan ve kanlı mavi elbisesiyle takıldı.

"Bekledim ama sen geç kaldın oppa!"

...

Çalan telefon ile koltuktan sıçradım, etrafima bakınınca havanın karanlık olduğunu gördüm. Bu da gördüğümün bir rüyadan ibaret olduğunun kanıtıydı.
Yine de elim kalbime gitti.

telefonu elime alıp, Arayan kişiye baktım.
Rose

Telefonu açtığım gibi bağırmaya başlamasından dolayı, telefonu kulağımdan uzaklastırdım.

"Seni elli kez aradık jungkook! niye telefona bakmıyorsun?"

Konuşmaya çalıştım ama sesim kısık çıkıyordu.

"Uyuyordum"

"Yalan söyleme! Sen bu kadar derin uyumazsın!"

Sustu.

"Yoksa yine aldın mı?"

Rose, yutkundu. Duyacağı cevaptan çok korkuyordu.

Çok yorgun oluyordum ama kafamın içinde ki düşüncelerden ne uyuyabiliyordum ne de dinlenebiliyordum. Bir kere alınca kafamin içinde ki düşüncelerim hepsi bir anda yok oluyordu. Aklım başımda olmuyordu. Ondan alıyordum. Yoksa benim neyimeydi?

"Evet"

"Siktir!"

Telefonu elimde tutarak. Mutfağa ilerledim. Elime bardak alarak çeşmeden su doldurdum.

"Yarın maçın var dı!"

"Az aldım"

"Doktor la konusmustuk bırakacaktın sen"

"Söz vermedim"

"biz bu konuları konuşmuştuk, jungkook!"

"Hatırlıyorum"

"Söz vermiştin bana bir daha almicam diye!"

"Evet, söz vermiştim"

"O zaman nerede senin erkek sözün? Nerede senin gururun?"

Elimde beklettigim bardaktan suyu kafama dikip.
Karşımda duran tabloya baktım.
Annem, babam ve jae-Hwa oradan durup bana bakıyordu sanki,

"Çok özledim, Rose"

Bir sessizlik olmuştu. Sadece Rose nin yanından geçen araba sesleri duyuluyordu.

"Geldim, kapını aç"

____________

Bu bölüm ful jungkook oldu ama hikaye nin zemini böyle başlıyor.
Atlamadan okuyunuz.

Okuduğunuz için teşekkürler💙


şanssızlıktık | liskookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin