Taehyung sahildeki şezlongun üzerine kıvrılmış yıldızları seyrediyor ve Jeongguk'un telefon konuşmalarının uzaması için dua ediyordu. Ama kaçınılmazı geciktirmenin anlamı yoktu.
Eve dönüş yolculukları sessiz ve gergin geçmişti. Üst kattaki balkona hazırlanan sofraya oturduklarında Taehyung o kadar gerilmişti ki Hanna'nın hazırladığı enfes yemeklerden ancak bir iki lokma yiyebilmişti. Adada sadece bir gün geçirmişti ve öğrendiği şeylerin ağırlığı inanılmazdı. Ve Taehyung her şeyi sindirebilmiş değildi.
Jeongguk babasının hayatını kurtarmıştı ve bunun için çok ağır bir bedel ödemişti, üstelik nefret ettiği bir adam yüzünden, düşman olduğu bir adam yüzünden. Ve bunun karşılığında ne almıştı? Bir oğlu olduğu ondan gizlenmişti.
Bilmiyordum. Bunların hiçbirini bilmiyordum.
Vicdan azabı ve ıstıraptan asla kurtulamayacaktı. Sahile vuran dalgaların sesine karışan ayak sesleri kalbinin hızla atmasına ve midesinin hem acı hem de beklentiyle kasılmasına sebep oldu.
Jeongguk elinde bir kadeh şarapla yanına gelip Taehyung'un şezlongunun ayakucuna at biner gibi oturdu. Taehyung ona biraz daha yer açmak için kendini iyice arkaya doğru iterek başını yumuşak mindere yasladı ve onu seyretmeye başladı. Nefes kesiciydi. Simsiyah gözleri onu adeta hipnotize ediyor ve ona duyduğu yadsınamaz arzuyu su yüzüne çıkarıyordu.
"Geldiğimizden beri çok sessizsin."
"Düşünüyorum."
"Bu gece daha fazla geçmişi düşünmek yok, tamam mı? Artık geleceğe odaklanalım. İkimize." Kolunu uzatıp kusursuz yüzüne düşen saçları düzeltti.
Jeongguk'un bakışları onun dokunuşuna tapıyormuşçasına yumuşamıştı. Taehyung'un yüreği burkuluyordu. "Rahatla, Taehyung. Dokunsalar ağlayacak gibi görünüyorsun. Al, tadına bak."
"Bunun iyi bir fikir olduğunu sanmam, Jeongguk."
Yakıcı bakışlarını onun gözlerine sabitleyerek elindeki kadehi birkaç kez döndürdü ve bir yudum içti. Daha sonra parmağını şarabın içine daldırdı.
"Jeongguk ben artık yatsam iyi olacak. Yorgunum ve..." Okyanus esintisini içine çekip güç kazanmak isterken burnunu Jeongguk'un baştan çıkarıcı teninin kokusu doldurdu, benliği ona duyduğu arzuyla sarsıldı. Bedeninin yakınlığı karnında başlayıp aşağılara doğru inen bir ateş topu gibi içini kavuruyordu. Kasıklarındaki alevi ve çarpıntıyı durdurmak için dimdik oturdu."Jeongguk... Ben... Yatmaya gidiyorum."
"Neler hissettiğini bilmediğimi mi sanıyorsun, Taehyung? Vücudunun benim için yanıp tutuştuğunu görmediğimi mi sanıyorsun? Artık direnme, meleğim. Kaçınılmazı geciktirmeye çalışma."
Şarap parmağından damla damla akıyordu. Uzanıp Taehyung'un dudaklarını ıslattı ve zengin aromanın diline akmasını seyretti. Taehyung inler gibi bir ses çıkararak önce parmağının ucunu yaladı sonra ağzına alıp emmeye başladı.
Jeongguk'un boğazından yabanıl bir inilti koptu. Taehyung'un ıslak dudaklarına ve parmağının etrafında dönen diline gözünü kırpmadan bakıyordu. Sonra aniden parmağını çekti, Taehyung'un üzerine abanıp dudaklarını ağzının içine aldı.
"Onu kendinden uzaklaştır, Taehyung. Hemen..."
"Yapamam, imkansız." Taehyung parmaklarını onun saçlarına gömüp başını sımsıkı tuttu ve öpüşüne aynı ihtirasla karşılık vermeye başladı. Bunu çok özlemişti; onun tarafından kucaklanmayı, öpülmeyi, arzu edilmeyi ve etmeyi. İnsanı mecalsiz bırakan güçlü ve telaşlı tutkuyu ve o tutkuya teslim olmayı çok özlemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamanı Durduralım || Taekook
FanfictionDüşman topraklar, iki hanedanın varisi. 21.yüzyılda hüküm süren hanedanlık rejimi. Joseon Hanedanlığından Jeon Jeongguk ve Taejo Hanedanlığının biriciği Kim Taehyung. •Mpreg •Historical bi hikaye değil. Günümüz şartlarında ve teknolojisinde gerçek...