2-Cevaplanması Gerekenler

16 3 0
                                    

Hayır, bu olanlar bir kabustu. Evet, kesinlikle öyleydi. Bunların hiçbiri gerçek olamazdı.

Taehyung, bir eliyle eşyalarını bavula tıkıştırırken diğeriyle de telefonu tutuyordu. Öylesine titriyordu ki tuşları denk getiremiyordu.

Ona sadece bir kez dokunmuştu ve tek bir dokunuş tüm dengesini yerle bir etmeye yetmişti. Vücudu hala alev alev yanıyor, kendini ateşten bir gömlek giymiş gibi hissediyordu.

Jeongguk tehlikeli bir adamdı. Daha da kötüsü çarpıştıklarında yine rüya gördüğünü sanmıştı. Kısa bir an için bile olsa Jeongguk'un hatırasının onu ortasına düştüğü karabasandan kurtarmak için geri döndüğüne inanmıştı.

Beş yıldır gece yatağına her girdiğinde onunla uyuduğunu, ona dokunduğunu, okşadığını hayal etmiş, ona olan hasreti hiç sönmemişti. Ve o akşam koridorda kendini onun kollarında bulunca soluğu kesilmiş, aniden bastıran ağlama isteğini zor zapt etmişti.

Onu kurtarmaya geldiği, yıllar sonra tekrar güçlü kollarıyla onu sarıp bir daha asla bırakmayacağını hissetmenin rahatlığıyla başını göğsüne dayayıp hıçkırmak istemişti.

Ve o mükemmel vücut... O vücuttan yayılan inanılmaz güç hiçbir erkekle mukayese edilemezdi. Hiç kimseyle. En ufak bir dokunuşu dahi içinde hem aşırı zevk hem de acı barındıran bir şok dalgası gibiydi. Ve Taehyung yıllardır ona kimsenin dokunmasına izin vermemişti.

O akşam onun kollarındayken bir an için bile olsa o güçlü vücuda kendininkini sımsıkı yaslayıp yine onunla ve güvende olduğunu hayal etmek istemişti. Ama bu bir fanteziydi. Bir hayal, bir illüzyondu. Çünkü Jeongguk'un yanında asla güvende olamazdı. Peki, öyleyse neden bir yanı hala onun hasretiyle yanıp tutuşuyordu? Kim olduğunu ve neler yapabileceğini bile bile.

Derin derin iç geçirdi. Babası haklıydı; o tam bir yüz karasıydı. Jeongguk'un Asya'nın en otoriter, en acımasız adamı olduğunu, topraklarını ve halkını demir yumrukla yöneten bir hanedanlığın parçası olduğunu aklından çıkarmasa iyi ederdi. Ama ona baktığı zaman o muhteşem gözlerindeki ifade; sanki tüm dünyası Taehyungmuş gibiydi.

Hepsi yalandı. Kendi kendine kurduğu hayallerdi. Taehyung'un kim olduğunu anladığında yüzündeki iğrenme ve öfke ifadesi, onun unvanını tükürür gibi söylemesi her şeyin yalan olduğunun kanıtıydı.

Oğluna pençelerini geçirip onu bitmek bilmeyen iktidar ve güç oyunlarına alet ettiğini, yem olarak kullandığını düşünsene!

Buna asla izin vermeyecekti. Ölümü bile göze alırdı. Jeongguk'un oğluna ulaşabileceği düşüncesi onu kendine getirmişti. Nihayet telefonun tuşlarına basmayı başardı.

"Beş dakika içinde beni havaalanına götürecek bir arabaya ve Taejo'ya gitmek üzere özel bir jete ihtiyacım var. Ayarlayabilir misiniz?"

"Tabii, efendim."

"Teşekkürler." Telefonu kapatıp bavulunun fermuarını çekti. Hemen eve dönmeliydi. Joyeong'ı ülkeden çıkarmalı ve Jeongguk'un peşinde olmadığından emin olana kadar geri gelmemeliydi. Yanından ayrılırken tavrındaki yabani havayı asla unutmayacaktı. Böyle bir adamla başa çıkılmazdı. Dedikodular onun paralı asker olduğunu bile söylüyordu.

Kapı çalınınca heyecandan neredeyse kalbi duracaktı. İhtiyatla kapıya yaklaştı, gözetleme deliğinden baktıktan sonra rahat bir nefes alıp açtı ve otel görevlisinin bavullarını alması için kenara çekildi. "Teşekkür ederim. Aşağıda görüşürüz." Ceketinin cebinden iki yüz Avro çıkarıp gülümseyerek adama verdi.

"Arka kapıya gelin, olur mu?" Adamın çocuksu gülümseyişi her şeyin tamam olduğunu gösteriyordu. Çantasını alıp kapıyı çekti ve özel asansörle aşağı indi. Arka kapıdan dışarı çıkıp akşam ayazının buz gibi esintisiyle içi titreyince bir saniye bile kaybetmeden arka kapısı açık halde onu bekleyen limuzinin içine girdi ve deri koltuğa yerleşti.

Zamanı Durduralım || TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin