10-Veliaht

10 2 0
                                    

Jeongguk'un boynundaki damar patlayacakmış gibi atıyordu. Kelimeler ağzından çıkarken kırbaç gibi şaklıyordu.

"Benden bir çocuğun mu oldu? Bir oğlum mu var?" Kendini, onu yanlış duyduğuna inandırmaya çalışıyordu. Ama bal rengi gözleri dolmuş ve yaşlar yanaklarından, burnunun kenarından, dolgun dudaklarının yanından boynuna akmaya başlamıştı.

"Evet..."

Jeongguk hiddetle başını salladı. Hayır, kesinlikle yanlış anlıyordu. Bu olamazdı. Eğer bir oğlu olsaydı bunu bilirdi. "Hamile miydin?"

"Evet."

"Ama nasıl?" Taehyung birkaç kez gözlerini kırptı. Kaşları çatılmış sesi iyice zayıflamıştı.

"Doğum kontrol hapı kullanıyordum, ama... Bilmiyorum. O kadar çok..." O kadar çok birlikte olmuşlardı ki. Jeongguk hatırlıyordu. Ve bir bebekleri olmuştu. İkisinin. Bir oğul. Onun oğlu.

"Onun varlığından neden kimsenin haberi yok, Taehyung? Neden benim haberim yok?"

"Onu doğurabilmek için çok mücadele etmem gerekti. Uzaklara kaçıp, saklandım. Ben..."

"Yani o senin küçük kirli sırrın, öyle mi? Benim oğlum. Soylu Joseon'lı kanına sahip veliahdım senin kirli sırrın mı?"

Jeongguk'un midesinden yükselen asit boğazına kadar gelmişti. İçinin nefret, kin ve hiddetle kasıldığını hissetti. Gözü kör bir öfke kabaran denizler gibi içinde dalgalanıyordu.

"Onu doğurabilmek için bir anlaşma yaptım. Hong Kong'a gittim. Ve onu güvende tutabilmek için orada kaldım.

"Güvende mi? Kimliğini onu koruyabilmek için mi gizli tuttun? Kimden?" Hiçbir şey anlamıyordu. Beyni patlayacaktı ama anlam veremiyordu.

Taehyung'un vücudu hıçkırıklarla sarsılmaya başladı. Titreyen eliyle dudaklarını örttü; öpüşlerinden şişmiş ve morarmış dudaklarını. Geceyi yalancı ve onursuz biriyle sevişerek geçirmişti. Oğlunu çalan biriyle, kim böyle bir şeyi yapacak kadar kalpsiz olabilirdi? O bir Taejo'lu, Jeongguk; ne bekliyordun ki?

"Kimse bir şey sormadı mı? Şüphelenmedi mi?"

Yatağın ucunda oturan Taehyung göğsüne çektiği dizlerini kollarıyla sarıp tortop olmuştu. "Hayır. Bir bakıcımız vardı; aynı yaşta oğlu olan. Ve çok az hizmetli vardı evde. Onun normal bir çocukluğu olmasını istedim. Taht entrikalarıyla, sorumlulukların baskısıyla boğulmadan özgür yaşamasını..."

"Ve onu hak ettiği gelecekten mahrum ettin! Bana neden söylemedin? Söylemeyi aklından hiç geçirmedin mi yoksa?"

"Söylemeye çalıştım. Hem de defalarca. Yüzlerce mektup yazdım sana. Ama hepsini göndermeden yaktım. Birbirimizi tanımıyorduk bile. Birlikte olduğumuz zaman benim kim olduğumu bilmiyordun, Jeongguk. Ülkelerimiz birbirine düşmandı. Sen de biliyorsun. Bana babamı öldürmek için görevlendirildiğini daha dün söylemedin mi? Ve babam oğlumun senden olduğunu biliyordu. Seni biliyordu, Jeongguk. Çok korkmuştum. Ve burayla, seninle ilgili duyduğum hikayeler, çocukluğun, sadece savaşmak ve öldürmek için yetiştirilmiş olman... Onun böyle bir hayat yaşamasına izin veremezdim; acı çekerek. Şimdi de izin veremem. Lütfen anlamaya çalış. Amcanla ayrı düştüğünüzü bilmiyordum. Ben sadece..."

"Yeter! Sus!" Sesini duymaya bile tahammülü kalmamıştı. Onu dinledikçe oğlunu kimden korumaya çalıştığını çok iyi anlıyordu. Çevresine ördüğü duvarları yıkıp içine girmesine izin verdiği, hayatını birlikte geçirmek istediği tek kişi onun bir canavar olduğunu düşünmüş ve kendi oğlunu ondan saklamıştı. Ve bunu bilmek ölümden beterdi.

"Bahanelerini dinlemeye daha fazla tahammül edemeyeceğim. Nerede o? Oğlum nerede?"

"O...o evinde..."

"Hayır, Taehyung. Evinde değil çünkü onun evi burası; benim yanım."

Üzerine bir tişört geçirip terasa doğru yöneldi. Nereye gittiğini ne yaptığını bilmez haldeydi. Kendini değersiz hissediyordu. İçi acı, kapkara ve zehirli bir nefretle dolmuştu ve tüm bunların sebebi oydu. Tekrar hissetmesine sebep olmuş, onu savunmasız hale getirmişti ve sonra da sırtından bıçaklamıştı. Elini havaya kaldırıp titreyişini seyretti. Yumruk yaptı ve eklemleri beyazlaşana kadar sıktı. Kararını vermişti. Terasa çıkıp seri adımlarla ilerlemeye başladı.

"Jeongguk, bekle. Nereye gidiyorsun?"

"Oğlumu almaya."

Taehyung arkasından koşup koluna yapıştı ve yüzüne bakmaya zorladı.

"Bunu yapamazsın. Babam izin verir mi sanıyorsun? Sorun istemiyorum, Jeongguk. Savaş istemiyorum."

Jeongguk işaret parmağını ona doğru tehditkâr bir şekilde uzattı. "Senin isteklerin beni bağlamaz."

"Evet, Jeongguk, bağlar. Konu oğlum olunca beni dinlemeye mecbursun."

Taehyung'un gözlerinde yadsınamaz bir kararlılık vardı. Sahiplik içgüdüsüyle yavrularını tüm tehlikelere karşı koruyan bir kaplan gibiydi. Jeongguk'un dudakları alaycı bir ifadeyle kıvrıldı. "Sen mi? Kendi oğlunu babasından dört yıl boyunca mahrum eden sen mi durduracaksın?"

"Onunla yara bere içinde, demir parmaklıkların ardından mı tanışmak istiyorsun? Joyeong senin gibi değil, Jeongguk. O çok küçük, nazik, sevecen ve güzel bir çocuk ve daha dört yaşında. Lütfen izin ver gidip ben onu getireyim."

Jeongguk hiddetle kolunu ondan çekti. "Gitmene izin vermek mi? Bir daha dönme diye mi? İzini kaybettirip yok ol diye mi? Üstelik benim oğlumla. Hiç sanmam, Taehyung. Bunu teklif etmen bile bana hakaret."

"O zaman izin ver Lucas'a onu getirmesini söyleyeyim."

"Lucas Garcia mı? Sen aklını mı kaçırdın?"

"Joyeong ona ve Minji ya tapar. Onlar Joyeong in ailesi. Şu anda onlarla kalıyor."

"Onun ailesi benim!"

"Lütfen Joyeong için bunu yap. Onu ürkütmek istemiyorum. Lütfen buraya kendi isteğiyle gelmesine izin ver. Kavgasız, gürültüsüz. Lütfen, Jeongguk."

Jeongguk derin bir nefes aldı. İstediği son şey oğlunu ürkütmekti ama Taehyung'a hiç güvenmiyordu. Asla da güvenmeyecekti. Onu köşeye sıkıştırdığı için ondan nefret ediyordu.

"Lucas Garcia'ya üç saat veriyorum. Aksi takdirde oraya kendim gidip oğlumu alacağım ve babanın da canı cehenneme. Taejo Sarayı'nı yerle bir etmem bile gerekse gideceğim."

Taehyung titreyen elini boğazına götürdü. "Üç saat içinde burada olacaklar." Başını kaldırıp hüzün dolu bal rengi gözleriyle ona bakınca Jeongguk bir an için yine onun büyüsüne kapıldığını hissetti. Gözlerini ondan başka her şeye kör eden büyüye. Hayır, artık buna izin vermeyecekti.

"Umarım öyle olur. Seni asla affetmeyeceğim, Taehyung, asla. Oğlumla benim hayatımızdan dört yıl çaldın. Eğer bir gün daha çalabileceğini sanıyorsan yanılıyorsun. Joseon'a ayak bastığı andan itibaren bu iş bitmiştir. Bir daha asla buradan gitmeyecek. Sen de öyle. Vakit kaybetmeden evleneceğiz ve canım pahasına da olsa onu veliahdım olarak ilan edeceğim. Ve sen de bununla yaşayacaksın."

Zamanı Durduralım || TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin