Kendini kana susamış hain bir kurt gibi hissediyordu. Bir yandan amansız bir öz eleştiri, diğer yandan eşi benzeri olmayan bir cinsel açlık jilet gibi keskin tırnaklarını sanki kalbine saplamış içini parçalıyordu.
Şehvet hapsedilmiş enerjiyle vücudunu sarsıyordu ve tek yapmak istediği yanına gidip onu oturduğu yerden kaldırmak ve tekrar kucağına çekmekti. Buna rağmen gözlerindeki hüznü silebilmek için onu kollarıyla sarıp, sadece göğsüne bastırmaya razıydı.
O insanı delip geçen ama masum gözler yaşlarla ıslanınca göğsünden kurşun yemiş gibi olmuştu. Taehyung'un bakışlarındaki acı onu çocukluğuna götürmüş, annesinin ıstırap dolu yüzünü ve o ıstırap ifadesini silememenin ona yaşattığı çaresizliği hatırlatmıştı. Çenesini ovuşturarak düşünürken, cılız kollarıyla annesine sarılmanın, minik elleriyle onun ellerini tutmanın nadiren de olsa işe yaradığı zamanları anımsadı ve iç güdüsel olarak Taehyung'a doğru uzandı. Ama Taehyung onun dokunuşlarını istemiyordu.
Oysa Jeongguk, Taehyung'un dokunuşunun onun için ne kadar kıymetli olduğunu anlamıştı. Dokunmak onun için çok önemliydi. Yedi yaşından beri kendine yasakladığı, hayatından bütünüyle çıkardığı bir şeydi. Ta ki Taehyung'a rastlayana kadar. Ondan nefret ettiğini söylemişti ve bunu onun ağzından duymak işkenceden farksızdı. Gözlerindeki yaşların nedeni olduğunu bilmek kendini bir barbar, babası gibi kalpsiz ve acımasız bir zorba gibi hissetmesine sebep oluyordu.
Her ne kadar planlarını gerçekleştirmeye kararlı da olsa Taehyung'un hali taktiklerinin pek de adil olmadığını gösteriyordu. Önüne çıkan fırsatı değerlendirip onu kaçırmakla hata mı etmişti? Kesinlikle hayır. İstemediği biriyle evlenmesine müsaade edemezdi. Ama aralarındaki cinsel çekimi kullanmak ve Taehyung kollarında bir bomba gibi hazla patlamak üzereyken onu uçağa sürüklemek pek de haysiyetli bir davranış sayılmazdı.
Çılgın ve zincirlerinden boşanmış tutkusunu düşününce koltuğunda sabırsızca kıpırdandı. Bedeni çok uzun bir kış uykusundan uyanmış, hayvansal bir ihtirasa tutsak olmuş gibiydi. Aniden yıllardır aklına bile getirmediği bir gerçekle yüz yüze geldi. Uzun zamandır ilk defa hissetmeye başlamıştı. Kendini şefkat ve sevgiye susamış, birinin temasına hasret hissediyordu. Ve bundan hiç hoşlanmamıştı. Onun üzerinde böyle güçlü bir etkiye sahip olmasını istemiyordu. On iki yaşında eline ilk silah aldığında bile kendini bu kadar aciz hissetmemişti.
Ofisine gitmek üzere oturduğu yerden fırladı. Ama Taehyung'un yanından geçerken koltuğun üzerinde dizlerini göğsüne çekmiş, tortop olmuş halini görünce olduğu yerde kaldı. Savaştan çıkmış gibiydi. Yoksa canını mı yakmıştı?
Vicdan azabıyla gözlerini sımsıkı kapattı ve bir süre soluk alıp verdi. Belki de onu hak etmiyordu. O hiçbir zaman iyi bir insan olmayacaktı. Daha küçücük bir çocukken ruhunda tamiri imkânsız yaralar açılmıştı. O karanlığın ta kendisiydi, Taehyung ise güneşin altın ışıkları. Güzel ve çirkin, melek ve şeytan, iyi ve kötü...
Çaresizlik yüzüne garip ama büyüleyici bir kırılganlık vermişti. Ayan beyan titremeye başlayıp pürüzsüz teni ürperince, Jeongguk midesinin kasıldığını hissetti. Belli ki korkuyordu. Saldırıya uğramış ve perişan görünüyordu. Ve tamamen savunmasızdı. Baş üstü dolaplardan birini açıp içinden birkaç tane battaniye çıkardı ve Taehyung'un yanına diz çöktü.
"Benden uzak dur, Jeon."
"Taehyung, Seni bu kadar üzdüğüm için özür dilerim."
"Beni üzdüğün için mi?" Bal rengi gözlerinden adeta alevler çıkıyordu. "Ah, lütfen beni rahat bırak. Seninle konuşmuyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamanı Durduralım || Taekook
Fiksi PenggemarDüşman topraklar, iki hanedanın varisi. 21.yüzyılda hüküm süren hanedanlık rejimi. Joseon Hanedanlığından Jeon Jeongguk ve Taejo Hanedanlığının biriciği Kim Taehyung. •Mpreg •Historical bi hikaye değil. Günümüz şartlarında ve teknolojisinde gerçek...