1-Şeytanla Anlaşma

51 3 0
                                    

Eli kulağındaydı, az sonra evlenme teklif edecekti. Bu her bekar gencin rüyası olmalıydı. Yakışıklı bir erkek, hatta gördüğü en güzel erkeklerden biri, iki kişilik samimi bir masada karşısında oturuyordu ve ceketinin iç cebinde küçük kadife bir kutu vardı. Mükemmel ve paha biçilmez giysileri içinde asalet timsali gibi ışıldayan Park Sejoon geceyi muhteşem kurgulamıştı.

Antika avizelerden yayılan loş ışıklar, dünyaca ünlü şeflerin şaheser menüler sunduğu meşhur restorana romantik ve baştan çıkarıcı bir hava veriyordu. Şöminede yanan odunların çıtırtısı şampanyanın su gibi içildiği kristal bardakların şıkırtısına karışıyordu. Ve pencerelerin ardında, Uzun Vadi'nin batmakta olan güneşin gül pembesi ışık örtüsü altındaki karlı dağları ve yemyeşil ormanlarının nefes kesen manzarası uzanıyordu.

Nefes kesici. Büyüleyici. Evet, sahne kusursuz kurgulanmıştı.

Sadece hiçbir şey henüz sözlere dökülmemişti.

Ve Prens Kim Taehyung dehşet içinde donup kalmıştı.

Lütfen, Tanrım, lütfen beni bu durumdan kurtar...

Bundan kurtulmanın yolu yok Taehyung. Halkına olan sorumluluğun bir yana, anlaşma anlaşmadır ve sen şeytanın ta kendisiyle bu anlaşmayı yaptın.

O an babasından nefret ediyordu. Alplere git, demişti. Birkaç gün buradan uzaklaşıp her şeyi tekrar tekrar düşün, kendini toparla.

Taehyung, babasını son gördüğünden beri rengi iyice solmuş yüzüne ve otoriter ama içten ifadesine bakınca ona aldanmış ve kendini toparlaması gerektiğine karar vermişti. Tahta geçmesine daha yıllar olduğunu düşünürken her şey alt üst olmuştu.

Doktorları, Taejo kralı Kim Won-yu'ya artık istirahate çekilme zamanının geldiğini söylemişlerdi. O yüzden babasının tavsiyesini dinlemiş, temiz ve keskin dağ havasıyla kendini avutup, beynini boşaltmak ve geleceğe dair planlarını tekrar yapmak için Courchevel'deki kayak ve tatil merkezi Pure Lux Edmunt'a gelmişti. Hesaba katmadığı şey babasının, Sejoon'u peşinden Courchevel'e göndererek onu bir karabasanın ortasına atabileceğiydi.

Oysa bunu tahmin etmesi gerekirdi. Üç hafta önce Çin'den döndüğünden beri Sejoon'a rastlamamak için her şeyi denemiş, belli ki başarılı olamamıştı. Sadece kaçınılmazı geciktirmişti.

İşin gerçeği uzun süredir hayatını zamandan çalarak ve tüm kalbiyle zamanın durmasını dileyerek yaşıyordu. Ama çok geçmeden anlamıştı ki zaman hiç kimse için beklemiyordu. Hele onun gibi bekar ve genç biri için hiç durmadan akıyordu.

Artık beş yıl önce babasıyla yaptığı pazarlığın bedelini ödeme zamanı gelmişti. Hong Kong da gözlerden uzak, sıradan bir insan gibi özgür ve rahat geçirdiği beş yıla karşılık babasına koşulsuz itaat etmekten başka şansı yoktu.

"Taehyung, et hoşuna gitmedi mi, canım?"

Gözlerini sıkıca kapatıp, karşısında oturan adamı yok farz etmemek için kendini zor tutuyordu. Keşke ona bu şekilde hitap etmeseydi. Keşke kara gözlerindeki ihtiras ateşini söndürebilseydi. Gün boyu geçirdiği şehvetli saatler yeterli değil miydi? O gün odasına gittiğinde kapıyı yarı çıplak açan esmer güzeliyle yeterince eğlenmemiş miydi? Ona açıkça sormamak için ağzını sımsıkı kapadı. İşin doğrusu umurunda bile değildi. Tahammül edemediği tek şey ona sevgi sözcükleriyle hitap etmesiydi. Sevgi sözcükleri aşk ve şefkat göstergesiydi, bu evlilikte iki taraf için de ne aşk ne de şefkat söz konusu olmayacaktı.

Hakkını vermek gerekirdi; rolünü çok iyi oynuyordu. Birazdan dizinin üzerine çöküp eline uzanmaması için içinden dua etti. Sejoon gösteri yapmakta ustaydı ve onların bir peri masalı peşinde olduklarını biliyordu.

Zamanı Durduralım || TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin