21.

1.3K 93 36
                                    

Selam, yurt müdürümü ve sizi çok seviyorum.

Kitap hakkında yorumlarınızı merak ediyorum.

Eve girip kapıyı kapattım. Derin bir oflamayla birlikte çoktandır girilmeyen odalarımda göz gezdirdim. Havasız ve kirliydi. Aşırı toz da vardı.

Pencereleri açıp kendimi koltuğa attım. Evin durumu, düşünmemi engelleyecek bir temizlik istiyordu ama sözleri aklımda yankılanıyordu.

Ellerimi dirseklerime yaslayıp, dışardan bakıldığında 'bu depresyonda' dedirtecek pozisyona girdim.

ben uçurumun kenarında bir daldım ve sözleri sert esen rüzgardı.

(bu arada depres latince alçalmak, düşmek demekmiş. depresyon da aşağı kayma oluyor. günlük bilgi.)

Benim için ölse dahi, bir yerlerimde mutlaktı. İlk aşkım ve sonum olmuştu. Ona hem kızıyor hem toprağını seviyordum. Hem seviyor hem beni terk etmesine kızıyordum. Hem geri geri gidiyor, hem ilerlemek için çabalıyordum. Yalnız bir ölüm haberi bu kadar dibe itebilirdi insanı. Eda bu konuda, bana kalırsa yalnız bu konuda haklıydı. 'intiharıyla benim hayatımı, kariyerimi mahveden kız.'

Gözlerimin dolduğunu hissettim. Ellerim titredi ve nefes alamadım. Canım yandı ve ona 'sus' diyemedim.

Onun hakkında kimse böyle konuşamazdı, kimse konuşmamıştı da. O yoktu ama toz kondurmuyordum ona. Yaptığı da kirletmiyordu namını. Benim için en özel, en güzeldi. Ona ait herhangi bir his yoktu, özlem dışında. Özlüyordum, çokça özlüyordum ama körelmişti hislerim. Bu yüzden kafa dağıtmak için bedenime onun dışında birilerinin dokunması hiç sorun değildi.

Ani bir şekilde ayaklanıp çantamı ve anahtarımı alarak dışarı attım kendimi. Ev sıkıyordu, yerle gök de beni aralarında eziyor gibiydi. Düşüncelerim yakama yapışıyor gibiydi ve kafamda binbir kişiye ait ses bulunuyordu.

'onu dinle, ölüyü unut.'

'bir daha onunla konuşma.'

'sen neden yaşıyorsun?'

'eve git ve ilaçlarını al.'

'şu kızla yatsam mı?'

Derin bir iç çekerek gelen taksiye bindim. Kendi halime güldüm. Ölünün yetersizliğinde kuruyup yamacımdakinin sevgisinde harlanıyordum. Birden değiştiren neydi mesela? Bana dokunduktan sonra ellerini yıkayan kız ne zaman beni merkezine konuk etmişti? Ne değişti Eda? Neler oldu mesela? Neden o gün iş yerime geldi, neden herkesi silip sadece kendisini var etti?

"Nereye gideceğimizi söyleyecek misin?"

Gelen sesle kafamı kaldırıp sinir soluyan adama baktım. İçine düştüğüm durum beni korkutsa da adama yeri tarif edecek sakinliği korudum. Bu kadar dalgınlık bana uygun değildi. Belki de bir şeyleri sonuca ulaştırmak, anlamlandırmak gerekiyordu. 

Mezarlığa gelene dek yalnız yolda akıp giden insanlara, evlere, kedilere odaklandım. Düşüncelerim susmadı elbet, sesi kısıldı.

Ücreti ödeyip hızla indim taksiden. Bildiğim ve binlerce kez geçtiğim yollarda uzun zaman sonra ilk defa omzum düşüktü. Zihnim beni ele geçirmiş, bana yalnız bağırıyordu.

'Neden hâlâ aklımda? O öldü, o gitti. 'günlerin sadece geçmişi yaşıyor, tek bir günü. yeni güne adım at.' öyle miydi gerçekten? ileri diye gittiğim yolda yalnızca dönüyor muydum kendi etrafımda?'

Uzaktan mezarını izledim. Beni bıraktığı, düşüncelerine dayandığı için tekrar kızdım ona. Adımlarım acelesiz ve mayhoştu. Tek tek ektiğim çiçekleri seyrettim. Görüntüleri en güzeli yapıyordu bu mezarlıkta onun mezarını. Uzun zamandır gelmiyordum. Eda'nın yanına gittiğimden beri, onun mezarını çok aksatıyordum. Eda mı geçiyordu yerine? Ben işime geç kalır yine de her gün mezarına uğrardım. Eda siliyor muydu onun yerini? Hayır. Silemezdi.

Kalbimin atışını kulaklarımda işitince aynı hızda gözyaşlarım aktı yanaklarıma. Hâlâ mezarının karşısında duruyor, yaklaşmıyordum.  Ona kızmaya öyle ihtiyacım vardı ki, şuan sinirim beni ondan 100 metre uzak tutuyordu. Ayaklarımın devasa ağırlığına rağmen, birkaç zor adımla mezarının yamacında dikildim. Aklımdan geçen her düşünceye gözyaşlarım eşlik etti. Ben hiç bu halde düşünmedim kendimi. Oysa çok umursamazdım karşısında. Şimdi neden omuzlarım sarsılıyordu?

"Biliyor musun?"

Sesim yabancı geldi. Tırnaklarımı avcuma batırıp bazı farkındalıklara, yaşamıma, her şeyin mutlak çizgisine kızdım. Ölmeyebilirdi. Eda olmazdı. Eda benim için dönüm noktasıydı. Ama o ölmeyebilirdi. Evimizde yaşardık. Ben çok severdim doktorluğu, hastalarımı. Belki mesleğime devam eder hatta terfi ederdim. Acilden gelince ona sitem eder, mesleğimi bırakacağıma dair şakalar yapardım. Evimize bir kedi daha alırdık. O kediyi, ben onu severdim mesela. Ölmeseydi, bende yaşardım.

"Sana kızamıyorum, gözbebeğim."

Toprağını okşadım. Onun toprağının kokusu cam misali batar, okyanus misali ferahlatırdı. Yine aynı oldu. Önce şiddetle ağladım, başımı mezar taşına yasladım. Sonra sakinleştim, derin iç çekişlerim kaldı geriye.

Her defasında omzuma dokunmasını, kalk gidelim demesini hayal ederdim.

"Eda var. Eda, beni hayatımdan sıyırdı. Sevdi, hatta beni terk etmeyecek kadar çok sevdi. O senin gibi korkak, kaçan değil. O beni gerçekten seviyordu. Ama ben sana ihanet edemedim."

Derin bir nefes verdim. Bir şeyler batıyor, kırıyordu içerde bir şeyleri. Düşüncelerim birbiriyle savaşırken ben kenarda ölmeye hazır gibiydim. Yormuştu beni, mecalimi çalmıştı birkaç cümlesi. Etkisini bilse, söyler miydi?

Toprağını aldım avcuma, ciğerlerime çektim kokusunu. Bu onun gibi kokmuyordu ama aynı hissiyatı veriyordu. Evim gibi.

Konuşamadım ama duymasını istedim. Beni anlasın, ona kızdığımı bilsin. Özür dilesin, geri dönsün. Peki ya Eda? Eda yoktu artık. Arama, yazma demiştim ona. O da yoktu, o da yoktu.

Çaresizlik, kırgınlık, kızgınlık, yarım kalmışlık sardı tenimi ve ateş yakabileceği yere kadar yaktı.





Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 28, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Yerin, Yanım.|  Mommykink gxgHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin