0.6

3 3 45
                                    

Yaklaşık 1 saat sonra Peter,Felix,Bob ve birazda ben sarhoş olmuştuk. Kafam pek yerinde değildi. Sadece bayılana kadar içmek istiyordum. Ölene kadarda içebilirim hiç fark etmez.

"Rhino hyung,neden üç tane var senden," Peter kelimeleri yutuyor,arada hıçkırıyordu. Tatlı görünüyordu. "O kadar içme demiştim," dedi gülerek Rhino. "Sen de sarhoş musun prenses," yine o çapkın sırıtışı yüzündeydi. "Sanırım... Ayrıca; ben prenses değilim, kraliçeyim!" Sam'in hoş kahkahası kulaklarıma ulaştı. "Affedin majesteleri," dedi gülerek. "Bu seferlik affettim." Kelimeler ağzımdan ne kadar düzgün çıkıyordu bilmiyordum. Pekte umrumda değildi.

"Dayanıklıymışsın alkole," dedi alayla Sam. "Dayanıklıyım zaten," dedim kaşlarımı çatarak. Sam tekrar güldü.

Çok güzel gülüyor...

Kafamı Sam'in kucağına koydum. Sarhoşluktan mı yoksa gerçekten suçluluk duyduğumdan mı bilmiyorum,aklıma annem ve kardeşim gelmişti. Gözlerimi kapatığım gibi gülümseyen yüzleri gözümün önüne gelmişti. Ağlayacağımı anladığım gibi koşarak odama gittim.

Kendimi yatağa atıp onlara ait kalan tek fotoğrafı da kucağıma çektim. Göz yaşlarım benden izinsiz akmaya başlarken fotoğrafa daha çok sarılıyor,onları ziyaret etmediğim için özür diliyordum. Bir süre sonra o şekilde uyuyakalmıştım.

˜˜˜˜˜˜˜˜˜˜˜˜˜˜˜˜˜˜˜˜˜˜˜˜˜˜˜˜
Sabah şiddetli bis baş ağrısı ile uyanırken dün içtiğim içkilere küfrettim. Tam ayılmış sayılmazdım ama yine de kalkıp banyoya girdim ve elimi yüzümü yıkadım. Leş gibi içki kokuyordum ve bu pek sevdiğim bir koku değildi.

Odama döndüğümde yatağımda duran katlanmış kıyafetler gülümseme ve şaşırmama neden oldu. Uyandığımda da buradalar mıydı? Sorgulamadan rahat bir şeyler giyip kalanını dolabıma yerleştirdim. Yatağımı düzenledikten sonra salona girdim. Salon akşamdan kalmaydı,tıpkı ben gibi. Başımın ağrısını umursamdan hançerimi aldım önce. Ardından hançerimi odama,dolabımın içine yerleştirdikten sonra geri geldim. Kimseyi uyandırmamaya çalışarak etrafı toparlamaya başladım.

Onların vampir olduğunu unutarak...

"Ne yapıyorsun,prenses?" Sam'in sesi yerimden sıçramama onun ise gülmesine neden oldu. Ayrıca 'prenses' mi dedi o?

"Etrafı topluyorum, gördüğün üzere," dedim Sam'in aptal olduğunu düşünerek. Ne yaptığımı görmüyor muydu sanki? "Ve,bir daha bana öyle seslenme."

"Nasıl," dedi sırıtarak. Yüzüne bir yumruk atıp sırıtışını yüzünden silsem ne yapabilirsin ki?

"Prenses. Ben prenses değilim." Yüzündeki sırıtışı büyürken,"Doğru,sen kraliçeydin, değil mi? Affedin majesteleri," dedi alayla. Gözlerimi kısarak ona bakarken küçük bir kahkaha attı. Komik mi? Sabır ver Tanrı'm!

"Ne gülüyorsun,komik mi?" Sabahın köründe başımın ağrısı ile birlikte bir de şununla uğraşıyordum, şaka gibi!

"Çok," dedi gülmeye devam ederken. "Neresi komik," diye sordum öfkeyle. O ise sırıtarak 'hiç' der gibi bir surat ifaedsi yapıp banyoya ilerlemişti. Bir süre arkasından bakıp beyninde kaç hücre olduğunu sorguladım. Sonra etrafı toplama işine geri döndüm.

Çok geçmeden tüm vampir ahalisi uyanmıştı fakat hiç birisi akşamdan kalma görünmüyordu. Keşke vampir olsam. Hepsi 'günaydın' dileklerini iletmiş,Bob iyi olup olmadığımı,istersem doktora götürebileciğini söylemişti. Ağrı kesici alsam yeterdi,bu yüzden minnettar bir şekilde teklifini geri çevirdim.

Kahvaltının ardından Bob ile eczaneye,ağrı kesici almaya,gitmiştik. Yoldayken ise sohbet ediyorduk;
"Sam hyung çok sinir ediyor seni sanırım. Sabah yine tartışıyordunuz," dedi hafiften gülerek. "Yanlış anlama ama Sam hayatımda gördüğüm en gıcık yaratık olabilir. Sürekli bana sırıtması hiç hoş değil! Ve..." Devam edeceğim sırada bir anda önümüzde beliren Sam,sıçaramam neden olmusştu.

Yırtık dondan fırlar gibi her yerden çıkıyor.

"Beni bu kadar sevdiğini bilmiyordum," dedi alayla. Ve o meşhur sırıtmasıyla. "Hmm,ne demezsin,bayılıyorum sana! Nereden çıktın sen," dedim sitem eder gibi. Yüzündeki sırıtış hiç silinmemiş,hatta büyümüştü. "Evden çıktım," dedi ukala ukala.

Allah'ın cezası yakışıklı vampir...

"Ha ha ve ha,çok komik,geri zekalı. Umarım akşam yemeğinde en sevdiğin kanın hepsi bitmiş olur!" Gür bir kahkaha attı. Bob yanımızda kıs kıs gülüyordu. Halbuki ben gayet ciddiydim. Alaycı yüz ifadesi ile sırıttı; "Ha öyle mi olmuş,prenses?"

Prenses kelimesinin tüm harfleri götüne girsin de bir daha çıkamasın inşallah,Allah'ın cezası vampir kılıklı şeytan.

Sabır dilenircesine gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Beni sinir etmekten neden bu kadar zevk alıyordu hiç bir fikrim yoktu ama fazlasıyla sinirlerimi bozmaya başlamıştı. "Bana öyle seslenme," dedim dişlerimin arasından. Benim sinirlenmemden keyif aldığı belliydi. O lanet sırıtışı... Hem tüm gün ona bakmak istememe hem de yüzüne sert bir yumruk geçirmek istememe neden oluyordu. Allah'ın cezası yakışıklı vampir...

"Nasıl?" Resmen sabahı tekrarlıyroduk. "B12'in mi eksik senin? Yoksa beynindeki iki hücre neyden bahsettiğimi anlamayacak kadar aptal mı?" Bob,kahkahasını tutmaya çalışsa bile başarısız oluyordu. Çok mu komik,koduğumun veleti?

Ben gözlerimi Sam'in sırıtan suratına kitlemişken Bob gülmekten ölüyordu. "Alıngansın, değil mi?" Sırıtışını yüzünden silmek istiyordum.

Sabır ver Allah'ım.

Cevap vermeyi redettim. "Eczaneye gidelim,Bob." Başını salladı ve yürümeye başladık. Sam,kolunu Bob'un omzuna atmış bizi takip ediyordu.  Gerisi sessiz geçen bir yürüyüşten sonra eczaneye girdik. Bob hızlıca ağrı kesici aldı. Eve doğru ilerlerken yine sessizdik. Ve Sam -lanet olası vampir- sırıtarak bana bakmaya devam ediyordu. Onu tamamen görmezden gelmeyi seçerek ilerlemeye devam ettim.

Eve vardıktan sonra herkes salonda oturuyor,keyif yapıyordu. Bazen vampir olmak istersin mesela. Onlar baş ağrısı çekmezken ben burada ölüyordum.

Bob'un elinden ağrı kesiciyi alıp mutfağa girdim ve hapı ağzıma attım. Umarım bir an evvel etki ederdi. Salona döndüm.

"..bu akşam," dediğini duymuştum Chris'in. Bu akşam ne? Chris,benim geldiğimi fark edince farklı bir sohbet başlatmıştı. Görmezden gelmeyi tercih ettim. Tekli koltuklardan birine oturdum. Konuştukları konu neydi? Aklıma takılsa da burnumu sokmamaya karar vererek gözlerimi kapattım. 

Flashback

"Abla,ben solucan olsaydım da beni sever miydin?" Niki'nin sorusuna küçük bir kahkaha attım. "Solucan olsaydın da seni severdim,salak şey." Gülümseyerek şirin gamzelerini ortaya çıkardı.

"Peki gay olsaydım?" Saçlarını okşamaya devam ederken sorusunu yanıtladım "Yönelimin yüzünden seni yargılamazdım,Nini. Ve ,evet, seni severdim."

"Kanatlı bir yılan olsaydım?" Hayal gücüne hayranım. "Uçabilecek misin," dedim sahte bir merakla. "Evet." Düşünüyor gibi yaptım. "Evet,severdim." Kaşlarını çattı. "Uçamasaydım?" "Bilemiyorum." Kafasını göğsümden kaldırıp bana baktı şok ve öfke ile. "Ne demek 'bilemiyorum'?! Hani beni her hâlimle severdin?! Yalancı!" Kahkahamı tutmaya çalıştım ama başarısız oldum.

Zarasız ama öfkrli yumrukları daha çok gülmeme sebep oldu. "Gülme!" O şekilde somurtmaya devam ederse daha çok gülecektim ama olsun.

Gülmeyi bıraktığım sırada kollarımı beline sarıp one kucağıma çektim. "Seni her hâlinle severdim. Beynini kullanmayı unuttuğun zaman bile." "Gıcık yalancı kandırıkçı güzel pislik." Tekrar gülmeye başladığımda "Anne," diye bağırdı.

Flashback

VampiresHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin