Bir Olmak

17 2 0
                                    

Bir ben Elis'e bakıyordum bir de o bana. Elis benden daha dobra olduğundan lafa atıldı. Ama ben bile onun ilk defa bu denli zorlandığına şahit oluyordum.
-"Kızlar. Biricik kardeşlerimiz."
Girişi bile duygusalsa devamını hayal dahi edemiyordum doğrusu.
-" Biz bir özel okuldan burs kazandık."
Herkes hep bir ağızdan sevinç çığlıkları atıyordu.
Biz hariç.
Çünkü 17 yıllık hikayenin sonunu bir tek biz biliyorduk.
Ve devam etme sırası bendeydi.
-" Ama buradan taşınmak şartıyla."
Herkes sustu... Birbirimize dolu gözlerle bakıyor susarak gözlerimizle konuşuyorduk. Bu sefer de pınarlarımız ağlarken sarılıyorduk. Ve bu ilk defa bu kadar ciddi bir mesele oluyordu.
Yaklaşık yarım saat sonra olayın şoku yeni atlatılmışken herkes ranzalarına çekilmiş hem bize bakıyor hem de bizi dinliyordu. Olanları bir bir anlatıyorduk. Yarın bu yuvamızdan uçup gidecektik. Başka bir yuvanın istenmeyen kuşları olacaktık belki de. Belki de o yuvaya can olacaktık. Yavaşça kalkıp toplanmaya başladık. Bu gece hiçbirimizi uyku tutmadı. Hep birlikte eski ve güzel anılarımızı yad ettik.
-" Bir dakika bir dakika! Şeyi hatırlıyor musunuz?"
-" Neyi?"
-" Hani bir gün içeri kaçak su kaynatıcısı sokmuştuk da makarna yaparken az daha tüm yetimhaneyi yakıyorduk, hatırladınız mı?"
Hep birlikte gülüşüyorduk. Bu geceyi de böyle sabah etmiştik. Sabah saat altı buçuğu bulmuştu. Saat yedide bir araç bizi buradan almak üzere gelecekti. Son bir kere doyasıya sarıldık. Son anda yetimhane kapısından çıkmadan bir pakette hediye aldık. Bunu veren de on yaşındaki Zehra'ydı. Paketin üstünde bir de not vardı. "Lütfen oraya gidince açın ve bizi asla unutmayın."
Bir korna sesiyle dışarı çıktık. Ellerimizdeki kutuları bagaja koyup son kez el salladım kardeşlerime. Doyasıya baktım yuvama... Ve Macide Anne... Ona da son bir kez sarılıp ayrıldık buradan. Hem çocukluğum hem de gençliğim geçmişti burada. Arabaya binip camı açarak veda ettim yuvama. Ve düşünmeden edemedim. Acaba, acaba gerçekten bir evim olsaydı oradan ayrılmak da bu kadar zor gelir miydi?
Yıllardır İstanbul'dayım ama dışarı çok az çıkmışımdır. Bu benim köprüden ilk geçişim mesela. Bu camileri böylesine yakından ilk görüşüm ve ilk büyülenişim mesela. Bu benim İstanbul'a ilk hayran oluşum. Her duygum İstanbul'dur benim. Trafikte beklerken kızışım da Kız Kulesi'ne hayran oluşum da. Evet hayranlıklarım ilk İstanbul'a ama kızışlarım... Kızışlarım ilk değildir İstanbul'a karşı. Hayatta tam bir şey güzel olurken hep bir yerlerden eksik vermem belki de benim suçum, benim hatam. Ama nazımı çeken bir İstanbul var. Ne kadar kızsam ne kadar üzülsem şehre anlatırım derdimi. O da dinler beni. Bazen o da içini döker. Dalgalarını, bulutlarını anlatır. Mutlu çiftlerinden, Kız Kulesi ve Galata'nın hiç kavuşamamasından bahseder. O beni dinler ben de onu.
Yolun başından beri camdan soluduğum boğaz kokusuyla düşünceler denizine dalmışım. Yolun başından beri Elis'in de benim de ağzını bıçak açmıyordu. Dalınca dışarıyı seyrediyorduk. Ara sokaklarda bir yetimhaneye varmıştık. Yuva diyemiyordum. Henüz ısınamamıştım buraya. Elis de benim gibi duruyordu. İyi yönden bakmak gerekirse okula yürüme mesafesindeydi ve en güzeli de tam kuzeye bakan, deniz gören cephesiydi. Arabadan inip eşyalarımızı aldık. Uzun zaman sonra ilk defa yalnız kalmış gibiydik. Elis ile sımsıkı ellerimizi tuttuk. Bu kez de ellerimiz duygularımıza tercüman oluyordu. Ellerimiz aramızdaki bu sımsıkı bağı gösteriyordu. İşte her şey asıl şimdi başlıyordu. Elis ve ben bu savaştaki yorgun iki savaşçıydık. Ve pes etmeye hiç niyetimiz yoktu.


Umut YıldızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin