1.6

498 32 22
                                    

Göz yaşlarımı tutamayarak olduğum yere çökmüştüm. Kazım, oda o otobüsteydi ve telefonlarımı açmıyordu. Birazdan da o hastaneden telefon gelecekti bana...

Annem ise kendisini bırakmış, beni sakin tutmaya çalışıyordu ama ben Kazım'dan haber alamadığım her dakika sakin kalmak bir kenara dursun daha çok deliriyordum.

Annem Kazım'ın abisiyle konuşuyordu. Telefonu kapatıp tekrar bana döndüğünde ise yine sakin olmam için konuşuyordu. "Kızım korkma bak sakin ol. Kötü bir şeyi yoktur belki sadece kontrol edildiği için bakamıyordur ya da telefonu kırılmıştır. Ağlama kızım bak karnındakine de yazık sana da"

"Anne nasıl kötü bir şeyi olmasın ya rampadan yuvarlanmış otobüs nasıl iyi olsun" Bağıra bağıra ağlarken telefonum çaldığında çığlık atarak kulaklarımı kapatmıştım. "Duymak istemiyorum! Konuşmak istemiyorum!" Annem açmıştı telefonu bende konuşulanları duymamak için kulaklarımı kapatmıştım.

Telefonu kapatıp tekrar yanıma çökmüştü. "Ağlama kızım sakin ol tamam mı? Bak babanla abin geliyor gideceğiz Kazım'ın yanına sen ağlama kötüleşeceksin"

"Korkuyorum anne yalvarıyorum Allah'ım benim canımı alıp ona versin gerekirse zaten bi önemim yok en azından sevdiğim yaşasın"

"O ne biçim laf öyle. Kimsenin canı gitmeyecek ne senin ne de Kazım'ın. Kalk yerden" Beni koltuğa oturtarak gerekli eşyalarımızı almıştı. Gerçek bir anneydi benim için. Kendi oğluydu ve benden daha fazla endişeliydi ama yine de unutup beni düşünüyordu.

Abim ve babam geldiğinde annemden destek alarak hızlı atmaya çalıştığım adımlarla çıktık evden. "Yavaş ol kızım yavaş" Diyerek benimle beraber arka koltuğa bindi annem. Arabayı abisi kullanıyordu. Benden bir farkı yoktu onunda. Yol boyunca ağlamıştı. Bizi teselli etmeye çalışan ise anne babasıydı.

"Oğlum, kızım yeter artık ağlamak iyileştirmeyecek Kazım'ı. Bakın ben biliyorum benim oğlum güçlüdür kendini bırakmaz hemen. Ağlamayın çocuklar lütfen" Dedi babam. Gerçek bir aile gibiydik her zaman. Gelinleri değil de kendi kanlarından öz kızlarıymışım gibi davranıyorlardı bana. Kendilerinden önce, hatta bazen kendi oğullarından önce beni düşünüp beni göklere çıkartıyorlardı.

Yol bitmek bilmiyordu. Taş çatlasın 9 saatlik yoldu ve yerimizde sayıyormuş gibi vakit geçmiyordu. Daha 1 saat bile olmamıştı.

Hislerimde yanılmak isterdim ama malesef ki yanılmamıştım. Belki de Bulut'um, oğlum hissedip bana da yansıtmıştı bunu. Babasının gitmesini oda istememişti ve galiba şuan oda benimle beraber ağlıyordu çünkü hissettiğim ağrının tarifi yoktu. Elimi karnıma koyup bir süre okşadım. Annemin bana yaptığını bende oğluma yapıyordum.

"Ağlama oğlum, korkma bak babaya gidiyoruz. Babana bir şey olmadı ki, baban bırakmaz ki bizi korkma annecim sen" Dedim karnımı okşarken. "Bana inan oğlum. Bak inan bana baban iyileşecek baban bizi bırakıp hiç bir yere gitmeyecek" Oğlumla konuşmayı bitirdiğimde ağrım da azalmaya başlamıştı. Ne? Gerçekten mi? Oğlum anlayabiliyor muydu bu olanları?

"Tabi bırakmaz. Üzülmeyin sakın çocuklarım benim. Kızım yat annenin omuzuna ağlamaktan helak oldun" Babamdı bunları söyleyen. Annemin kollarında ağlarken uyuyakalmıştım...

Bağırarak açmıştım gözlerimi. Annem ve abisinin gözleri bana dönerken yine ağlamaya başlamıştım. "Yenge iyi misin?" Dedi abisi. "Kazım'a ne oldu haber var mı anne abi baba lütfen bir şey söyleyin!"

"Kızım yoğun bakımda, yaşıyor ve yaşamaya devam edecek açacak gözlerini inan bana al su iç" Annemin uzattığı suyu ellerim titreyerek içip derin nefesler almıştım. "Daha iyi misin?"

Gerçekleşemeyen Hayaller/Kazımcan Karataş Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin