"Neredeyim ben?"
Derin uykusundan nihayet uyanan Wriothesley'in sesi ile yankılandı duvarlar. Ardından odaya doğru gelen ayak sesleri sonrasında odanın kapalı kapısı hafif bir gıcırtı sesiyle açıldı.
"Merhaba bayım, iyi misiniz?"
Hoş ve tatlı bir ses adamın kulaklarını doldurdu aniden. İçeri giren kırmızı gözlü ve gümüş renk saçlı, olması gerekenden daha kısa boylu olan kıza tek kaşını kaldırarak baktı Wriothesley.
"Kimsin, nerdeyim ve çantam nerede?"
Wriothesley aklına gelen tüm sorularını sıra sıra dizdi karşısındaki kıza. Tetikte olmakta haksız değildi sonuçta. En son hatırladığı şey, şemsiyeli bir insan silueti ve bir gaz lambasının titreyen ışığıydı. Bir anda lavanta kokan bir odada uyanmak beklenmedik bir durumdu.
Minik kız karşısındaki bu heybetli adama gülümseyerek cevap verdi. "Çok şanslısın, buralarda yağmurun altında tek başına dolaşmak güvenli değildir. Şansına Monsieur Neuvillette oralardaymış yoksa orada hayatını kaybetmen şaşırılcak bir şey olmazdı...Ah bu arada ben Sigewinne, bu kasabanın doktoruyum, şuanda benim hastalarımı tedavi ettiğim minik hastanedesin ve sorduğun çantan yan odada. Bazı aletlerin paslanmıştı bende onları temizledim. Paslı şeyler kullanmak sağlığın için çok tehlikeli, lütfen dikkat et."
Kız çok hızlı ve tane tane konuşuyordu. Oldukça yardımsever ve iyi bir insana benziyordu. Az önce kurduğu birkaç cümleden bile anlayabilirsiniz ki bir meleğin kalbine sahipti o.
Sorularına cevap alan Wriothesley nihayet rahatlamıştı, başarılı bir şekilde lanetli kasabaya varabilmişti. Yani kısmen şansı sayesinde kasabaya varabilmişti. Tanrı'nın ondan yana olduğunu düşünerek içinden milyonlarca kez şükretti varlığından emin bile olmadığı Tanrı'ya.
"Hayatımı kurtardığınız için teşekkürler" sessizce odanın penceresinden giren güneş ışığına baktı siyah saçlı adam ve tekrar konuşmaya devam etti:
"Buraya, kasabaya elektrik getirmek için geldim. Diğer kurbanların durumunu da öğrendim gelirken. Bu kasabadaki yağmurun diğer bölgelerdekinden farkı tam olarak ne?"
Sigewinne için beklenmedik bir cevap ve soruydu bunlar. Uzun zaman sonra ilk defa kasabaya elektrik getirme gayesiyle gelen bir insanla karşılaşmıştı. Hem de bi' önceki insanların akıbetini bilmesine rağmen bu işi yapmakta kararlı gibi duruyordu.
"Neden bu kasabayla bu kadar çok ilgileniyorsunuz ki...." son kısımda karşısındaki adamın ismini söyleyecekken ismini sormadığını yeni fark etmişti Sigewinne, sanki bunu fark etmişcesine karşısındaki adam cevap verdi.
"Wriothesley"
Kendi ismini söyledikten sonra kısa bir süre Sigewinne'in dedikleri üzerine düşündü Wriothesley.
"Hiç bir insan karanlığa mahkum edilmemeli" bu sözleri derken öz olmayan yani manevi ailesinin ona yaptıkları aklına gelince tüyleri istemsizce diken diken oldu Wriothesley'in ve iç çekerek cümlesine devam etti.
"Tehlikeli olması önemli değil benim için, sonucunda başarıya erecekse bu iş, yapılırken acı çekmeye katlanılmalı"
Sigewinne, Wriothesley'in bu azmine karşılık gülümsemekle yetindi, her ne kadar umutsuz bir vaka olsada yaşadığı kasaba hâlâ umutlu insanlar vardı.
"Madem bu kadar isteklisiniz size karşı çıkmayacağım Bay Wriothesley. Daha önce sorduğunuz kasabanın yağmuru ile ilgili soruya gelecek olursak... Bunun hakkında kesin bir şey diyemem ama kasabada bunun hakkında söylenen bir hikâye var isterseniz anlatabilirim"
Wriothesley tüm ciddiyetiyle kafasını salladı hafifçe, halk hikâyelerine inancak bir insan olmamasına rağmen bir şeyler dinlemek istiyordu. Hikâyeyi dinledikten sonra hemen hızlıca kasabadaki araştırmalarına başlamak için bir o kadar da heyecanlıydı.
Sigewinne hikâyeyi anlatmaya başladı:
"Bundan yaklaşık 35 yıl önce anlatılanlara göre bir bebek doğdu, kar gibi beyaz saçlı, lacivertimsi renkte gözleri olan ve ay ışığı kadar beyaz tenli bir bebekti bu. Bu bebek anlatılanlara göre her 500 yılda bir dünyaya gelen ve güçten düşmüş olan Suyun Ejderha Tanrı'sıydı. Bu Tanrı'nın geçirdiği her reenkarne olduğu bölgede daha bu bebek dünyaya gelmeden 50 yıl önce buradaki gibi şiddetli yağmur yağar ve hatta insanların ölümüne sebep olurmuş. Bu efsaneden yola çıkarak bu seferki reenkarnasyon bölgesi olarak bu kasabayı seçmiş bu Tanrı. Tahminen 75, 80 yıldır bu kasabanın yağmurları anlatılanlara göre artmış ve şiddetlenmiş."
Uzun cümlelerinin arasında boğazı kuruyan Sigewinne masadaki bardağa su doldurup içtikten sonra devam etti anlatmaya.
"Bazı insanlar o kişinin Monsieur Neuvillette olduğuna dair dedikodu yapar ama aksine benim tanıdığım kadarıyla Monsieur Neuvillette insanlara zarar vermekten sakınan ve hatta bir karıncayı dahi incitmeyecek bir insan. Kendisi gerek olmadığı sürece pekte konuştuğu söylenemez, ketum bir kişiliğe ve soğuk bir duruşa sahip ama tanışsan ne kadar iyi bir insan olduğunu sende anlayacaksındır. Ah bu arada eğer elektrik ile ilgili şeyler yapacaksan kasabanın merkezindeki binaya gidip konuşup onay alman gerektiğini unutmasan iyi olur"
Wriothesley, karşısındaki kızın anlattıklarını iyice dinleyip aklının bir köşesine not edindiğinden emin olduktan sonra teşekkür edip ayağa kalktı ve Sigewinne'in yardımıyla çantasını aldı sırtına.
Her ne kadar aç olsada Sigewinne'in yemek teklifini reddedip minik binadan ayrıldı hızlıca. Şimdiki rotasında kasabanın merkez binası vardı...
-Devam edecek...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
1944; wriolette
Fanfictionlanetli kasabanın ışığı olma uğruna hayatını ortaya koyan çılgın bilim adamı wriothesley bu lanetin kurbanı olacaktı ya da kim bilir laneti sona erdirecek kişi ta kendisi olacaktır...