Yağmurun şiddeti azalmıştı sanki ya da Wriothesley'e öyle geliyordu. İkili sessizce deniz kıyısında oturmaya devam ettiler. Temelde iki üzgün insandı ikiside. Biri suçluluk hissinden acı çekiyor diğeri ise hem empati kuruyor hemde kasabada yaptığı başarısız projeden dolayı üzüntü duyuyordu. İkilinin nefes sesleri ve şemsiyenin üstüne düşen yağmur damlalarının sesi çınlıyordu kulaklarında.
"Ne zaman kasabaya döneceksin Neuvillette?" mühendis adam biraz tereddüt ederek sordu.
"Geri dönecek yüzüm yok.." konuşurken adeta sesi titredi Neuvillette'in. O da korkuyordu, suçluluk duygusu içini yiyip bitiriyordu.
Wriothesley'in elinden bir şey gelmiyor, eli kolu bağlı oturuyordu onun yanında. Kasabada geçirdiği uzun zamanın sonunda sanki onunla bir bağ kurmuş gibi hissediyordu.
"Biliyor musun Neuvillette bende bir katilim ama bundan pişman olmadım. Daha doğrusu bilinçli öldürdüklerimden pişman değilim, bilinçsiz öldürdüklerimse...ah onlar hakkında bir fikrim yok, tamamen benim yanlış projelerimden dolayı elektrik akımına kapılıp öldüler."
Neuvillette'in duydukları karşısında nefesi kesilmişti. Kendisi bir masum insanın ölmesine sebep olmasına katlanamazken o nasıl dayanıyordu? Ya dalga falan geçiyordu ya da insani duygulardan tamamıyla yoksundu.
"Bilinçli olarak neden öldürdün?" aklındaki en kafa karıştırıcı soruları sordu Neuvillette.
"Üvey annemi ve üvey babamı öldürdüm. Hem kardeşlerime hem bana eziyet ediyordular. İki seçeneğim vardı. Ya onları öldürecektim ya da hem ben hem de kardeşlerimle beraber köle olarak yaşayacaktık."
Neuvillette duydukları ile üzüldü. En azından tek acı çeken o değildi. Yalnız değildi bu konuda. Ama düşününce Wriothesley'in yaşadıkları daha ağır gibiydi. İç çekti ve saçını düzeltti.
Wriothesley sessizce ona baktı. Gözlerini alamıyordu onun o rengi belirsiz gözlerinden. O'nun gözleri, mühendisin gözleriyle buluştu. Mühendis, gözlerindeki acıyı hissetmişti resmen. Elini tutup sıktı hafifçe. "Oldukça iyi bir insansın Neuvillette."
Neuvillette kafasını iki yana salladı ve elini geri çekti.
"Yanılıyorsun Wriothesley. Kendimi iyi veya kötü bir insan niteliğine sokamam. İnsanların saçma kavramlarına kafa yormak oldukça zahmetli bir iş olurdu benim için, çünkü saçmalıktan ibaretler..."
Sustu ve iç çekti, ardından da devam etti "...ama buna rağmen basit bir insan kavramı olan 'suçluluk' duygusunu her zerreme kadar hissediyorum."
Su ejderhası çaresizce denize dikti gözlerini. Sessizdi ama değildi, sesli bir sessizlikti bu, Neuvillette tam olarak bunu yapıyordu.
Wriothesley'in gözünde O, annesinden izin almadan mutfak dolabındaki kavonozda olan o çikolatalı kurabiyeleri yiyen ardından suçluluk duygusuyla annesinin dizinde ağlayan masum bir çocuktan başka bir şey değildi.
Wriothesley elindeki şemsiyeyi Neuvillette'e verdi ve ayağa kalktı, pislenmiş poposunu ve dizlerini silkti. Doğrulup gökyüzüne baktı. Gökyüzünün maviliği gözleriyle ayni tondaydı. Nihayet yağmur hafiflemişti. Belki bir süre sonra dururdu.
Neuvillette kafasını kaldırıp ayakta duran mühendise baktı. Mühendis ona elini uzattı, Neuvillette tuttu ve bu küçük yardım sayesinde kolayca ayağa kalktı. O da Wriothesley gibi üstünü başını düzeltti.
"Neuvillette benimle şehre gelmeni rica ediyorum"
Neuvillette bu teklif karşısında şaşırdı, daha doğrusu beklemiyordu böylesine bir teklifi. Rastgele bir mühendisten böyle bir istek garip gelmişti ona.
Wriothesley hafif gülümsemesiyle Neuvillette'in gece karanlığında ki asaletini izliyordu. Olumlu veya olumsuz sadece bir cevap bekliyordu ondan. Çünkü iki cevap içinde bir şeyler planlamıştı kafasında. Neuvillette dudaklarını araladı ve konuştu.
"Neden?"
Gelelim fasulyenin faydalarına...
Wriothesley, Neuvillette'ten alabilceği iki cevap düşünmüştü ama Neuvillette ise soruya soruyla karşılık vermişti. Wriothesley'in yüzünde şapşal bir gülümseme oluştu ve bir eliyle ensesini kaşıdı. Neuvillette ona tek kaşını kaldırıp baktı. Yağmur nerdeyse durma noktasına gelmişti, hava hâlâ kara bulutlarla dolu olsada yağmur artık dinmiş sayılırdı.
"Yanii..." Wriothesley yere bakarak düşünme zamanı elde etmeye çalıştı kendisine ve bu süre ona yeterli gelmişti.
"Ressamsın. Tanınman gerektiğini düşünüyorum, hayran kalınası resimlerin var. Hem...Yeni insanlarla ve farklı hayatlarla tanışırsan eminim senin için iyi olacaktır. Uzun yıllar aynı yerde kalmak iyi değil. Şu yaşıma kadar Fontaine'de gezmediğim yer kalmamıştır, eh yani umarım." Wriothesley biraz duraksamı olsada konuşmasını yaptı, sanki demeyi unuttuğu bir şeyler var gibi hissediyordu ama emin değildi. Sessizce soluklanırken Neuvillette'in gözlerine baktı.
"Yeni hayatlar... Şehrin kasabadan daha değişik ne yanı olabilir ki?" Neuvillette sorularıyla Wriothesley'in sabrını sınıyordu adeta.
"İnan bana hayatının en güzel anlarını yaşatıcam sana Neuvillette. Biliyorum üzgünsün, kafa dağıtman gerek. Depresyona girmeni de istemiyorum, zaten bende merkeze gidecektim ve beraber gidersek eminim çok güzel şeyler olacak" Wriothesley bunları söylerken adeta masmavi gözleri parlıyordu. Konuşurken bir yandan da aklından neler yapabilceklerini geçiriyordu. Neuvillette'i mutlu etmek için elinden geleni yapmak istiyordu.
Neuvillette hafifçe tebessüm etti ve gökyüzüne baktı.
"Pekala o zaman, kabul ediyorum."
Devam edecek...
Yazcam yazcam diyipte yazmamam biraz sinir bozucu değil mi? Yazar bazen tıkanır ve istediklerini yazamaz. Bende tıkandığım ve ilhamsızlık çektiğim dönemlerdeyim bu nedenle kusura bakmayın. Hepinizi seviyorumm ♡
![](https://img.wattpad.com/cover/354495742-288-k675457.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
1944; wriolette
Fanfictionlanetli kasabanın ışığı olma uğruna hayatını ortaya koyan çılgın bilim adamı wriothesley bu lanetin kurbanı olacaktı ya da kim bilir laneti sona erdirecek kişi ta kendisi olacaktır...