Az önce sigaramı yakmak için kullandığım çakmağın ateşini küçük resmin kenarına tuttum. Kağıt parçası önce beni vazgeçirmek ister gibi yanmamakta ısrar etse de, fazla dayanamadı.
Ateş ilk başta resimdeki antika dolabı yok ederek siyah paltolu kel adama sıçradı. Kağıdı hareket ettirerek ateşe yön verdim ve sadece adamı yakmasına, resimdeki küçük kız çocuğuna dokunmamasına özen gösterdim. Ateşler kıza ulaşamadan kağıdı havada hızla sallayıp söndürdüm.
Her ne kadar büyük bir dikkatle yakmış olsam da küçük kızın mor montu da ateşten nasibini almış, duman tenini lekelendirmişti.
Sigaradan bir nefes daha alıp, kendine özel iklimi olduğuna inandığım denize baktım. Tuzlu koku dumana karışarak ciğerlerime doluyor, her şeye olağanüstü hüzünlü bir hava katıyordu. Önümde göz işledikçe uzayan mavi - deniz ve gökyüzü - uzun süre bakarsam beni tek başıma çıkamayacağım bir depresyonun kollarına atmakla tehdit ediyor gibiydi. Bu yüzden tekrar bakışlarımı resme çevirdim ve sağ gözümden düşen tek damlaya rağmen yüz ifademi sabit tutmaya çalıştım.
Çocukluğumla şimdiki ben arasındaki benzerlikleri bulmaya çalıştım. Belki saçlar, ama benzetilemeyecek kadar kısalmışlardı.
Daha fazla bakmanın sadece olayları daha dramatik hale getirmekten başka bir işe yaramayacağını anladığımda resmi hızla çantamın küçük cebine attım ve sigaradan bir nefes daha alıp olabildiğince geç bitmesini umdum.
Bilirsiniz, sahil, sigara ve boynumdaki kalın örgü atkı. Her şey "uzak" filminden bir sahne gibiydi ama ilk sigaradan sonra tüm estetikliğini kaybedecek gibiydi. Bu yüzden olabildiğince tadını çıkarmaya ve gizemli olduğuna inandığım şekilde denize bakmaya devam ettim.
"Merhaba"
Tanıdık erkek sesiyle sağıma döndüm. Rahibin uzun bedeni bankın yanında tüm mağrurluğuyla beklenmedik şekilde duruyordu ve bu manzara daha önce gördüğüm an sırıtmama neden olmuştu.
Her zamanki görüntüsünde yeni bir şeyler yoktu: sağa doğru özenle taranmış gümüş saçlar ve siyah bir takım üzerine dizlerine kadar uzanan yine siyah yün palto.
"Oturabilir miyim?"
Oldukça büyük bir boşluk olmasına rağmen oldukça hevesle yana kaydım.
"Benden kaçtığınızı sanıyordum.", dedim alaylı bir ses tonuyla.
"Kaçmamı gerektirecek bir durum var mı?"
Yanıma oturup elimdeki neredeyse bitmek üzere olan sigarayı alıp dudaklarına götürdü, son bir nefes alıp metal çöp kutusunun kenarında söndürdü ve kutunun içine fırlattı. Evet, bunu yaparken deli gibi seksiydi.
"Bilmem. Seni baştan çıkarmak için her şeyi yapıyorum ve benim dayanılmaz cazibeme kapılıp kendini kaybedebilirsin."
Tek kaşını kaldırıp imalı bir bakış attığında kıkırdadım.
"Tamam, sadece şaka yapıyorum, ama anlarsın ya, benden pek haz etmiyor gibiydin."
Bakışlarıyla yüzümü inceledi, gülerken tamamı görünen dişlerimi ve diş tellerimi, ince ama bakımsız kaşlarımı ve belki de sivilcelerimi.
"Olabilir." dedi kesin bir dille ve bakışlarını denize doğru çevirdi.
Biraz bozulsam da bunu belli etmedim ve gülümsememi korudum. Beni hep gülerken görmesini isteyen bir tarafım vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BLUE VELVET
RomansaDemiştin ki, eğer bir yolunu bulabilseydin, tüm günü gece yapardın.