Viktor İvanoviç Romanov bugün erken uyanmıştı. Günün ilk ışıkları pencereden içeri girinceye kadar yatağında öylece bekledi. Her nedense, güneş doğmadan yataktan çıkma fikri onu rahatsız etmişti.
Sakin bir hayat sürüyordu. Buralarda belli bir düzeni vardı ve bu düzeni bozacak hiçbir şeyi - azıcık erken yataktan çıkmak olsa bile - istemiyordu.
Yatağının kenarındaki komodinin üzerinde duran "Yevgeni Onegin"e baktı. İlk önce alıp okumak istedi, sonra vazgeçti, hiç havasında değildi. Gözlerini beyaz tavanda gezdirdi.
Kafasının içi uzun süredir bomboş olan bu adamın kalbinin de içi bomboştu. O hiçbir zaman neden böyle hissettiğini anlamıyordu. Viktor'un da bir hayatı, nihayetinde sorunları da vardı, Viktor için de yaşamın anlamını anlamak zordu. Ama beyni çoğu zaman böyle şeyleri düşünmeyi reddediyordu.
Herkesin üzerinde kafa patlattığı, depresyona düştüğü, hayatını bir cevap bulmak için kurban ettiği konular ona bayağı ve üzerine düşünmeye değmeyen şeyler gibi geliyordu.
Viktor kitapları öylesine okur, filmleri öylesine izlerdi. Anlardı ama anladığı şeyler ona hiçbir anlam ifade etmezdi. İnsanlarla iletişimi neredeyse tamamen kesmişti, etrafında sadece birkaç kişi vardı ve onlarla da öğlenleri yemeğe çıkar, genelde hiç konuşmaz, sadece dinlerdi.
Viktorun anlatacak bir şeyi yoktu, insanlar çoğu zaman ona kutsal bir kitap gibi, müslümanlarsa düşman gibi bakardı. Bunu dile getirmezlerdi ama müslüman olanların tutumuna göre eğer onların dinini yaymıyorsan kötüsündür. Ama bu onun hiç umurunda değildi, onu insan gibi görmemelerinin umurunda olmadığı gibi.
Bu hayatta çok az şeyden hoşlanırdı, ya da nefret ederdi. Mesela, sarmaşıkları ve köpekleri severdi ama hiçbir zaman onlardan bir tane almayı düşünmemişti, sarı renkten hoşlanmazdı.
İşte o böyleydi, onu gördüğünüzde merak ederdiniz ama bakış açınızdan çıktığı an hiç olmamış gibi anılarınızdan silinip giderdi. Önemli, ya da önemsiz biri değildi. Çünkü, insanların öneminin diğerlerinin üzerlerindeki etkiyle ölçüldüğü bu yer yüzünde, insanlar Viktor için hiçbir şey ifade etmiyordu.
Yataktan kalktı, çıplak, büyük ayaklarıyla gıcırdayan döşemeden yürüyerek banyoya geçti. Soğuk bir duş aldı - parlak cildinin sırrı bu değildi -, dişlerini fırçaladı, deodorant sıktı ve gardrobundan yakasında beyaz şerit olan siyah papaz gömleğini ve pantolon alıp giydi.
Kahvaltısını yapıp yedi, iki yumurtadan, peynirden ve çaydan oluşan kahvaltısı artık ona tatsız geliyordu. Saçları bu sırada kendiliğinden kurumuştu, çok az nem vardı ama bunu takmadı. Çıkış kapısının kenarındaki aynanın önüne geçip az miktar vaksla saçını sabitleyip taradı. Ellerini ıslak mendille silip klasik, siyah ayakkabısını giydi ve 13 yaşındaki kızı intihar eden bir ailenin evini ziyaret etmek üzere çıktı.
Bu konuya karşı tamamen ilgisizdi, kalbinde en küçük bir sızı bile oluşmamıştı. Buna işi gibi bakıyordu ve duygusal tarafıyla hiçbir şekilde ilgilenmiyordu bile. Ama o bunun için eğitilmişti ve işini şaşırtıcı bir şekilde iyi yapıyordu. İnsanlar onunla konuşmayı gerçekten rahatlatıcı buluyordu. Bu yüzden bu bölgedeki tüm Hristiyanlar küçük bir sorunda ya kiliseye gelir ya da onu çağırırlardı. Viktor bunu sorun etmezdi çünkü, yapacak daha eğlenceli bir şeyi yoktu. Son zamanlarda ortaya o genç kız çıkmıştı ama bunu da pek önemsiyor sayılmazdı.
Viktor onu ilginç buluyordu, onun ergen fikir ve davranışlarını komik buluyordu, ama yine de onun için fazla yorucu biriydi. Çünkü, çok fazla kafa şişirmekle kalmıyor, onu da konuşmaya zorluyordu ve gözlerden uzak kalmaya alışmış Viktor'la bir bağ kurmaya çalışıyordu. Bu Viktor'un dalgasız, fırtınasız, düz hayatı için bir tehditti.
Ailenin evine vardığında saat onu çeyrek geçiyordu. Kapıyı çaldığında gözleri ağlamaktan şişmiş, biraz kilolu güzel bir kadın onu karşıladı.
"Hoşgeldiniz, peder. Lütfen buyurun, ne iyi ettiniz de geldiniz."
Viktor bir şey demeden içeri geçip ayakkabılarını çıkardı. Oturma odasından eve maç sesi yayılıyordu. Kadının onun paltosunu alıp askılığa asmasına izin verdi ve onu misafir odasına kadar takip etti.
Bunu tarif edemezdi ama ev gerçekten de hüzün kokuyordu.
Kadın ona çay ve kahve gibi şeyler teklif etti ama Viktor hiçbirini kabul etmedi. Başkasının evinde bir şeyler yiyip içmekten hoşlanmazdı.
Kadın mahçup bir ifadeyle kanepeye oturdu, bir süre kararsızlıkla Viktor'a baktı. Daha ilk cümlesini kuramadan ağlamaya başladı. Viktor sabırla onun sakinleşmesini ve konuşabilecek duruma gelmesini bekledi.
Daha sonra kadının anlattıklarına göre kızları Seçil'in neden intihar ettiğiyle ilgili hiçbir fikri yokmuş. Aile olarak her zaman kızlarına çok iyi davranmışlar ama kız ergenliğe adımını attığı ilk günlerden beri suskun ve depresif bir ruh haline bürünmüştü ve kimse bunu beklemiyordu. Kızı banyoda, küvetin içinde, bilekleri kesilmiş bir şekilde bulmuşlar. Psikolog bunun özünde bir yardım çağırısı olduğunu ama büyük bir felaketle sonuçlandığını söylüyormuş.
Viktor işini profesyonelce yaptı, söylediği her sözle kadın biraz daha rahatlamış göründü, çünkü ona göre Viktor Tanrı'ya onlardan daha yakındı ve eğer o kızlarının cennete gideceğini söylerse, kız cennete gidecekti. Böyle bir boşlukta, Viktor sonsuz bir inanç kaynağına çevriliyordu.
Ama Romanov'un aklı gerçekte maç izleyen babadaydı. Kendini bunu acısını unutmak için yaptığına inandırmaya çalışıyordu, ama adamın sadece yüzüne baktığımızda bile böyle olmadığını görebiliyorduk. Kanepede yayılmış, ayaklarını önündeki sehpaya uzatmıştı. Her gol pozisyonu yakalandığında sırtı kanepeden ayrılıyor, sonra tekrar geri yaslanıyordu.
Gitme vakti geldiğinde ayağa kalktı, kadın kapıya kadar ona eşlik etti. Çıkmadan hemen önce bir kez daha dönüp adama baktı. Arabasına doğru yürürken kafasını gerçekten meşgul edebilecek bir soru bulmuştu.
Genç bir kız neden intihar ederdi? Viktor hiçbir zaman 13 yaşlı bir kız olmamıştı, dolayısıyla hiçbir zaman kendi başına kesin bir cevap bulamazdı. Çok geçmeden aklına bunu o kıza sormak geldi.
Arabasına binip kilisenin yolunu tuttu. Gününü rutin şeyler yaparak geçirdi ve eve gelip yatağa girdiğinde de aklında hala aynı soru vardı.
Emil Cioran insanın geçmişte yaşadığı şeyler yüzünden intihar ettiğini söylüyordu, bu gerçek miydi? İnsanlar bugün, şuan yaşadıklarından bıkıp intihar edemezler miydi? İntiharlar illa tek bir şeyle ilgili olmak zorunda mıydı? Ama daha küçük bir çocuk intiharın ne olduğunu nasıl bilebilirdi? Onu bir çıkış veya bir kaçış yolu olarak nasıl düşünebilir ve bunu nasıl akıl edebilirdi? Dahası kadınlar neden intihar etme gereği duyuyordu?
Viktor bugüne kadar kadınların da bir şeyler yaşadığını unutmuştu. Çünkü o sadece bir adamdı ve tüm yaptığı sadece buydu. Çünkü eğer dünyada erkek egemenliği hüküm sürüyorsa, ilgi çekici ve önemli olan her şeyi erkekler yaşıyor demektir. Böyle durumlarda, kahraman olmak gibi çocukça istekler bile kadınların tüm his ve duygularından daha önemliydi. Tabii, Viktor tüm bu istekleri kendisinde yenmeyi başarmış olsa bile, bunun diğer neredeyse tüm erkeklerin tanımı olduğunu biliyordu. Vatanseverliğin, milletçiliğin bile özünde sadece küçük bir çocuk oyunundan başka bir şey olmadığını biliyordu.
Hayatlarının tek gayesi kahraman olmak olan varlıkların, hayatının tek gayesi kahraman bulmak olan varlıkların isteklerini anlamsız bulması bayağı komikti.
Uyumadan önce Viktor'un düşündüğü şeyler bunlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BLUE VELVET
RomantizmDemiştin ki, eğer bir yolunu bulabilseydin, tüm günü gece yapardın.