Rüzgarlı bir sonbahar sabahıydı, gönüllerine aşk ateşinin ilk kıvılcımı düştüğünde. Hava bir önceki günün aksine kasvetli ve karanlıktı. Bulutlar bağırlarında sakladıkları damlaları dökmek için an kolluyordu. Ulusoy konağının ihtişamlı kapısı aralandı ve konağın göz bebeği Alya tüm zarafeti ile salınarak dışarı çıktı. Zümrüt yeşili elbisesinin üzerine giydiği hırka ile bedenini sıkıca sardı. Rüzgar eteklerini ve sırtını döven dalgalı saçlarını uçuşturuyordu. Adımlarını hızlandırdı. Az ileride çocuklar seksek oynuyordu. Çocuk olmak ne güzel şeydi. Şartlar ne olursa olsun, hiçbir sebep onları eğlenmekten alıkoymuyordu. Oysa Alya böyle havalarda hiç sokağa çıkamazdı. Hassas bir bünyesi olduğundan mütevellit ne annesi ne de Sultan babaannesi onu rüzgarlı ve yağışlı havalarda dışarıya bırakmazdı. Çok çabuk hastalanıyordu. Sultan babaannesinin dediğine göre henüz minicik bir bebekken yaşadığı o zehirlenme olayı bağışıklık sistemini çökertmiş ve onu böyle zayıf bünyeli yapmıştı.
Alya düşüncelerini kovalayarak, çocuklara yanaştı. Onlarla selamlaştı ve oyunlarına dahil olmak için müsaade istedi. Çocuklardan gelen olumlu yanıtın ardından yüzü sevinçle parıldadı. Elindeki kabı dikkatlice bir köşeye bıraktı ve küçük bir kızın uzattığı seksek taşını alarak ileriye doğru fırlattı. Taşın üzerinde durduğu sayıya ulaşabilmek için tek ayağının üstünde zıplayarak ilk hamlesini yaptı. İlk tur dengesini sağlayamadığı için olumsuz sonuçlansa da sonraki birkaç turu hiç yanmadan tamamlamayı başardı. O böyle çocuklar gibi eğlenirken, henüz varlığından haberdar olmadığı bir çift göz pür dikkat onu seyrediyordu. Genç çocuk henüz konağın kapısından çıktığı vakit fark etmişti kızın göz alıcı varlığını. Öyle güzeldi ki, onu görüp de dikkat kesilmeyecek birinin olmadığına kalıbını basardı.
Fark ettirmeden peşine takıldı. Kız ağzının içinde bir şeyler geveleyerek önü sıra ilerliyordu. Çocuk onun bu haline sessizce güldü. Ardından çocuklarla olan diyaloğuna kulak kabarttı. Oyunlarına dahil olmak için dil dökerken şımarık küçük bir kız çocuğu gibiydi. Oyun boyunca gözünü bir an bile ayırmadan onu izledi. Buraya taşındıklarında neredeyse depresyona girmişti. Alıştığı şehri ve arkadaşlarını geride bırakmak ona hayli zor gelmişti. Ama bugün ilk defa yüzünde ferah bir gülümseme vardı. Bu gülümsemenin nedeni az ileride çizgilerin üzerinde keklik gibi seken o dünya güzeli, şirin kızdan başkası değildi.
Kız, çocuklarla vedalaşıp yerdeki kabı avuçladığında tekrar peşine takıldı.
Genç kız elinde ki süt dolu kapla salına salına ilerledi. O minik yaramaz yolunu gözlüyor olmalıydı. Her gün aynı saatlerde onu beslemek için buraya kadar yürüyordu. Biraz daha yaklaştığında onu gördü. Boncuk gibi parlayan siyah gözler gözleri ile buluştu. Yüzüne sıcacık bir tebessüm yayıldı.Yaklaştı ve süt dolu kabı minik yavrunun önüne bıraktı. O iştahla sütünü yudumlarken genç kız da onun yumuşacık siyah beyaz tüylerini okşuyordu. Ah... Keşke Sultan babaannesini ikna edebilse de bu minik yavruyu eve götürebilseydi. Bu düşüncelerle minik kediyi severken bir anda şiddetli bir rüzgâr esti. Son zamanlarda rüzgâr oldukça hoyrat esiyordu, o nedenle bu durumu yadırgamadı. Ancak aceleyle topladığı saçları yüzüne dağılınca, o çok sevdiği fularının artık saçında olmadığını fark etti. Sağına soluna bakınmaya başladı. Belki de gelirken düşürmüştü. Bu düşünce ile bakışlarını sokağa çevirdi. O sırada fark etti bir kaç yüz metre ötede duran genç çocuğu ve elinde salınan zümrüt rengi fularını...
" Hey..." diye seslendi. " O elindeki şey benim"
Genç çocuk az evvel ayağına dolanan küçük kumaş parçasını havaya kaldırdı ve gülümseyerek konuştu.
" Biliyorum."
" O halde onu bana geri vermek için neyi bekliyorsun."
Genç çocuk pişmiş kelle gibi sırıttı. Elini yüzüne yaklaştırdı ve fuları burnuna bastırarak derince kokladı. Bu koku ona çocukken dağlardan topladığı çiçekleri hatırlatmıştı. Genç kız öfke ile ona bakarken, umursamaz bir tavırla omuzlarını kaldırdı ve duyacağı bir sesle mırıldandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜRT KIZI (DÜŞ SERİSİ 3)
Spiritualİnancı ve yaşayış biçimi farklı olan insanlar bir araya gelebilir mi? İşte bu sorunun cevabı hikayemizde saklı.. Farklılıkları yüzünden bir araya gelemeyen iki gencin acı dolu, sürükleyici hikâyesini okumaya hazır mısınız? Bir deli rüzgârın ve masum...