En zor savaş, kafanda bildiklerinle kalbinde hissettiklerin arasındadır.
Cemal Süreya
❣️
Üsteğmen Arda... Kendini bildi bileli babasına yaranmaya çalışan, İyi bir evlat olabilmek için, ondan tek bir güzel söz duyabilmek için çocukluğunu, gençliğini, ömrünü heba eden bir zavallı... Annesinin hiç sevmediği, koruyup kollamadığı kalbi yaralı küçük bir erkek çocuğu ...
Sevgi nedir bilmeyen yüreğine hem beşeri aşkın hem de ilahi aşkın tohumlarını o atmıştı. Ömrünün baharı... Sevgili Kürt kızı... Günün birinde yürek yarası olacağını bilmeden sevdi onu. Kalbini anne ve babasından daha fazla parçalayacağını, hatta onların bile başaramadığı bir şeyi başarıp onu yaşayan bir ölüye çevireceğini bilmeden açtı ona gönül kapılarını. Daha evvel kimseye açmadığı kadar üstelik, sonuna kadar araladı o çelikten kapıyı.. Onu içeri aldı. Kalbinin en gizli yerine, mahremine... Kimselere anlatmadığı sırlarını açtı ona; kimsenin bilmediği yaralarını gösterdi. Yaraları onu ürkütmedi. Diğerleri gibi kaçmadı onun yaralarından. Onu iyileştirmek için elinden gelen her şeyi yaptı. Onu sevdi. Kimsenin sevmediği kadar çok sevdi. Annesinin hiçbir vakit titremediği kadar titredi üzerine. Onunla konuştu, ona bilmediklerini öğretti ve ömrünün sonuna kadar kapanmayacağını düşündüğü yaralarını şifalı sevgisi ile iyi etti. Sonra... Sonra ne olduğunu bilmiyordu. Uğruna canını vereceği, tuttu canını aldı. Onu öyle yüksek bir yerden aşağı bıraktı ki, Arda paramparça olmak ne demek ancak o zaman anladı. Bu zamana kadar yaşadıklarının hiçbir şey olduğunu, asıl acının onun dudaklarından dökülen birkaç sözcüğe baktığını anladığında öldü.
Şimdi buradaydı. Yıllar önce gömüldüğü bu topraklarda. Dakikalar önce katili ile yüz yüze gelmişti. Kalbinden ve zihninden bir an olsun çıkaramadığı katili ile... Onu böyle bir yerde, böyle bir anda görmeyi beklemiyordu. Sarsıldığını inkâr edemezdi.
Ona kızgındı. Ondan nefret ediyordu. Hatta onu kendi elleri ile mezara sokmak istiyordu. İçi ancak o zaman, bir nebze olsun soğurdu belki.
Kimi kandırıyordu ki, onu hâlâ deli gibi seviyordu. Ona sıkıca sarılmak ve bir soluk öteye dahi gitmesine izin vermemek istiyordu. Onun kendisini tutsak ettiği gibi Arda ' da onu kendine tutsak etmek istiyordu.
Arabası uzaklaşıncaya kadar arkasından baktı. Ardından olay yerindekilerle haberleşmek üzere anlaşarak askerlerini de alıp aracına yöneldi. Askerlerden biri direksiyonun başına geçti diğeri ise Arda 'nın binmesi için arka kapıyı açtı ve ardından arkadaşının yanına yerleşti.
Sessizlik içinde süren yolculuğu arabayı kullanan asker bozdu.
" İzniniz olursa radyoyu açabilir miyim komutanım?"
Sorusu Arda 'yı daldığı derin düşüncelerden sıyırdı. Dikiz aynasından askerine baktı ve isteğini başı ile onayladı. Asker radyoyu açtığında aracın içini kalbini sıkıştıran bir melodi sardı. Arda şarkının sözlerini dikkatle dinledi. Bir insana her şey mi tek bir kişiyi hatırlatırdı. Baktığı her şeyde, duyduğu her sözde, yürüdüğü her yolda, hatta aldığı solukta onu hatırlamaktan yorulmuştu. Onu unutmanın, onu içinden söküp atmanın bir yolu yok muydu? Keşke olsaydı. Ondan hem deli gibi nefret edip hem de aynı anda bu kadar çok sevebildiği için kendine kızıyordu. Öyle çok kızıyordu ki, kendini tekme tokat dövmek, yüzünü gözünü yumruklamak ve kendine gel diye sarsmak istiyordu.
O iç savaşını sürdürürken aynı saniyelerde aracında tek başına aynı şarkıya tutulmuş, gözyaşları içinde yolculuk eden biri vardı. Arda'nın hiç bilmediği, ama onun içini lime lime eden gerçeklerle yıllardır savaş veren, özlemekten canı çıkan biri... Acıdan ve aşktan kalbi ağrıyan biri...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜRT KIZI (DÜŞ SERİSİ 3)
Spiritualİnancı ve yaşayış biçimi farklı olan insanlar bir araya gelebilir mi? İşte bu sorunun cevabı hikayemizde saklı.. Farklılıkları yüzünden bir araya gelemeyen iki gencin acı dolu, sürükleyici hikâyesini okumaya hazır mısınız? Bir deli rüzgârın ve masum...