Bugün yeni hayatımın ilk haftasını bitirmek üzereyim. Oluşturduğum timin yedinci günü yani. Yedi gün dolmasına rağmen henüz bir araya gelemedik. Klişe kaçacak yine fakat eski Zehra'nın ruhuna sahip olsaydım, şu ana kadar sahaya çoktan çıkmıştık.
Artık hevesim kalmadı. Sorun etmiyorum, zaten izinliydik. Bugün bitmişti izin.Biten sigaramın ardından kamuflajımı giyinip postallarımı geçirdim ayağıma. Aynada kendime baktım, gerçekten timle yüzleşmeye hazır mıydım? Kendimi mi kandırıyorum yoksa? Neyse ne önemi var ki bunun?
Benim için önemi yoktu ama askeriye için saçlarım fazla dağınık görünüyordu. Siyah bağlama tokamı saçımdan çekip bir kenara koydum. Tarağımı aldım, taradım saçlarımı. Koyu kahverengi, güçlü, gür saçlarım vardı. Hastanede yattığım sıralarda saç tellerim beyazlamıştı. Stres, yas, travmalar bir anda on yıl yaşlandırmıştı beni.
Hastanede geçirdiğim son aylarda yeni bir genç kadın hemşire geçici olarak atanmıştı. Benimle nedense çok ilgileniyordu. Hakkını ödeyemezdim. Beni hayata döndürmek adına saçlarımı kendi rengine boyamıştı.
Aklıma o hemşire geldi. Aslında kolay kolay kimse hatırıma düşmezdi. Düşse bile kötü şekilde yer edinirdi. Genç hemşire istisna olmalı bu durumda. Numara veya bir adresini bulsam görüşmek isterdim. Fakat beni ona ulaştıracak hiçbir bilgi yoktu. Zaten birkaç haftalığına gelmiş, gitmişti.
Saçlarımı sıkıca atkuyruğu şeklinde bağladım. Ne çok yukarıda ne de çok aşağıda duruyordu. Etraftan küçük saç telleri çıkmasın diye sprey sıktım. Ardından bağlandığım saçımı tokanın çevresinde birkaç tur attırarak topuz modeli yaptım. Askeriye saçı bu demekti işte. Bu hazırlığımın tim için olması ayrı ironik bir şeydi.
Anahtarlığı ve montumu alarak evden çıktım. Merdivenleri indim, binanın önüne park ettiğim aracıma binerek birisinden kaçar gibi hızla mahalleden uzaklaştım.
.
"Hazır görünüyorsun Zehra, yeni timinle tanışmak için."
Kemal Ilgaz'ın odasındayım. İğrendiğim sesiyle gözlerimin içine alaylı bakışlarını sergiliyor yine. Bu düzen hiçbir zaman değişmeyecekmiş gibi geliyor bana. Kemal Ilgaz canını Allah'a teslim etse bile bu odada hep onu görecektim, o iğrenç sesi yankılanacaktı.
"Bu hayattaki en büyük davam sensin biliyorsun değil mi? Sen beni rahat bıraksan bile ben hep peşinde koşacağım. İki elim her zaman yakanda olacak Kemal Ilgaz. Hiç mi korkun yok?"
"İnsan kızından korkar mı Zehra?"
Yine o alaylı kahkahalar... Kesilmeyecek bunlar, yıllar geçse de.
"Benden korkman benim işime yaramaz zaten. Hesap gününden bahsediyorum. Karşıma çıkıp helallik isteyip yalvardığın o zamandan... Bence kork, çünkü ben sana hiç acımayacağım."
Alaylı yüzü ciddileşti birden. "Küstah!" diyerek tısladı bir yılan gibi. Bunu görmek bana haz vermişti doğrusu.
"Oyunun en başına bak Kemal Ilgaz. İlk başından beri küstah olan kimdi? Acımasız, gaddar, küstah olan ben miydim," diyerek gözlerinin içine baktım. "yoksa sen miydin?"
"Çık odamdan! Emrediyorum sana defol git derhal!"
Alaylı şekilde gülümseme sırası bana geçmişti. "Burada kalmak gibi bir merakım yoktu. Siz çağırdınız geldim Generalim. Aksi bir durum söz konusu olamazdı zaten öyle değil mi?"
"Sana çık git dedim!"
"Pekala Generalim."
Kapıyı sertçe kapatıp odasından çıktım. Şimdi kendini yiyedursun, ben inzivaya çekiliyorum diyemiyordum yine de. Çünkü travmalarımın biri bitse diğeri başlıyordu. E nerede kalmıştık? Hatırladım, yeni timimle tanışmaya. 'Eski yaraların sarılması' bu da romantizm dilindeki çevirisi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZEHRA.
ActionHani hayat müşterekti? Kim söylediyse koca bir yanılgıya kapılmış ya da insanlığı kandırmak istemiş. Çünkü yaşanan eziyetler, üzüntüler tek kişilik. Zehra, otuz dört yaşında kaderin sillesini yemiş bir kadındır. Dört sene önceki yaşadığı travmatik o...