Vazgeçilemeyen Eski Aşklara

102 32 81
                                    

Güzel Okumalar dilerim. Bu bölüm sizi şaşırtacak. O yüzden okuduğunuz yedi bölümü unutun. Ben gerekli yerleri size hatırlatacağım🤍

⚖️

Bir insanın bellediği iki sığınak vardır. Annedir bu kimi zaman, bazen de bir yâr.

Annem yoktu. Ölüsü olduğundan bile şüpheliyim. Bilinmezlik içinde boğulmuştum. Sığınak bildiğim ne mezarı vardı ne de kendisi.

İkincisine inanmıyordum. Daha doğrusu inanmıyorum cümlesi geçiştirmekti. Ya da Ali Sezâ'nın deyimiyle sevdadan korkanların teselli cümlesi... Belirli bir kavrama uymuyordu bile sevda.

Eskiden olsa çok değil altı, yedi sene önce. Sevdanın adına Yavuz derdim. Yavuz'un nefes alışı, Yavuz'un gülüşü, Yavuz'un Zehra deyişi... Sevda lügatım Yavuz'dan ibaretti.

Biz birbirimize çok aşıktık Zehra.

Eskidendi, adı üstünde geçmişti. Geçmişte gömülü bir şeyi şu ana taşıyamazdın. Zorlamaya lüzum yok işte, olmayanı olduramazsın.

Yavuz'un nefes alışı demiştim az önce. Şimdi, o nefesi koparmak istiyordum. Çünkü bu toprağa attığı her adım, cevrdi. Adaletsizlikti.

Bir insanın iki sığınağı vardır demiştim ve sığınağın olmayışı, vurulan en büyük darbedir insana. Çünkü o insan ancak sığınağı olmadığı zaman tükenir.

Peki ya benim sığınağım nerede?

Maddi anlamda sığınağım yoktu. Yıkılmıştı üç buçuk saat önce. Hiç olmuştu. Üstelik karanlık çökmüştü. Cüzdanım yanımda değildi. Üzerimdeki kıyafetler, hastane odasında bulduğum bir pantolon bir de kazaktı. Bir de soğuktan korumayan montum.

Telefonum, cüzdanım sanırsam askeriyedeydi. Kamuflajım da hastanede kalmış olmalı. Almayı unuttum. Üzerimdeki kıyafetlerimi de Yavuz getirmiş olmalıydı.

Manevi ise sığınağım hiç olmadı. Bilmiyorum doğrusu. Annem mi yâr mı? Yoksa bu ikisi dışında başka sığınaklar mı vardı? Neyse, her türlü bir sığınağa sahip değildim. Önemi de kalmadı zaten. Düşünüp zihnimi yormama gerek yok.

Oturduğum bank buz tutmuştu. Yavuz'un aldığı çekirdekler dışında yiyecek bir şey yoktu. Karnımın açlığı da kendini yavaştan belli etmeye başlamıştı. Öncelikle cüzdanımı bulmam lazımdı. Cüzdanımı bulursam bir otel ve yemek de bulmuş olurdum.

Askeriyeye gitmem lazımdı bunun için ve benim askeriyeye gidecek ne param ne de arabam vardı. Harika gerçekten! Doyulmaz bir zevk veriyordu evsizlik.

Buz tutan banktan ayrılmam lazımdı. Yoksa donardım bu soğukta. Oysaki bir iki hafta önce donmak için evimin pencerelerini açık bırakan ben değil miydim? Bu soğuk beni üşütmemeliydi. Üşüyen tek şey yüreğim olmalıydı.

Değişiyordum. "Değişmek isterse insan, neden değişmesin ki? Yürek isterse..." Ali Sezâ'nın sözleri beynimde mesken tuttu. Değişmek kelimesini inkar etmiştim. O ise umut çizgisini aşmadan yürek isterse demişti.

Haklıydı. İlk bakışta haklı olduğunu anlamıştım. Fakat hayat öyle zalimdi ki haklıları sevmezdi. Tek gerçek oydu.

Hayat umut dolu insanları da sevmezdi. Kendisine teslim olmuş, çaresiz insanlara meftundu. Bu yüzden çaresiz insanların ölümü hep geç yaşanır. Hayat öyle sımsıkı tutar ki, bırakmaz istemez. Tükenenler durağına, misafir seçer. Umutlu kişileri sevmediği gibi onları çaresizlik noktasına getirmek için elinden geleni yapardı.

İnanın ki umut dolu bir insanın umudunun, çaresizliğe dönüşmesi kadar acımasız bir şey yoktu. Bu evre, kişisel benlik intihar evresidir. Ali Sezâ'nın bu evreye gelmesini istemiyordum.

ZEHRA.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin