Hayat Bu İşte

94 36 65
                                        

Hayat bu işte.

Her şeyi bırakıp çekip gitmek dururken,

bunca acı içinde hapsolmak niyeydi?

Nice nefesler tanıdım, gitmek isteyip de gidemeyen. Ve nice nefesler tanıdım, yaşamak isteyip can veren.

İlk kategoridenim ben. Gitmek isterdim. Fakat gitsem de acılarımın benle geleceğini bilirdim. Zaten gitmek isteyişim acı çekmekten yorulduğumdan değil.

Bir insan ne kadar acı çekerse o kadar çok zarar verir yaşadığı dünyaya. Varlığı bile külfettir artık o insanlığa. Her nefes alışında zehir akıtır toprağa. Yayılır, önce bitkilerin köküne; sonra da onu tüketen insana. Ve canını Allah'a teslim edene kadar insan, o zehri taşımaya mahkumdur.

Ben o zehri akıtanlardanım. Bu yüzden gitmek isterim. Zehir akıtmak istemiyorum artık.

Beceremedim galiba. Eğer becermiş olsaydım gözümü hastane odasında değil, kara toprakta açardım.

Gözlerimi açtığım hastane odasında Yavuz'u görmeyi beklemiyordum. Gelmemesi tercihimdi. Ama o çoktan buraya tünemişti. Kolumdaki serumu görüp vicdan azabı (!) duymuş olabilirdi.

"Uyandın."

"Uyanmamı istemezdin değil mi? Tesadüfe bak, ben de istemiyordum."

Geniş bir şekilde sırıttı. "Seni böyle gördükçe amacıma ulaştığımı hissediyorum. Bitik, aciz bir Zehra... Böyle bir Zehra'ya şahit olmak herkese nasip olmaz."

Bitik, aciz Zehra... Ona istediğini veremezdim. Onun kazanmasına müsaade edemezdim.

"Sargılanmış eline bak Yavuz. Ne görüyorsun orada?"

Kaşlarını çatarken sessiz kalmayı tercih etti.

"Benim imzamı değil mi?"

Bu, bana tek kelime dahi etme yoksa kırık parmağın bir sonraki sefere kolun olabilir, kafan olabilir; demekti.

Odadaki tekli koltuğa oturdu. İç geçirdi. Sıkıntılıydı, az önce amacına ulaşmanın zaferini ilan eden Yavuz'dan eser yoktu sanki. Onu uzun zaman sonra böyle görmek... Geçmişi hatırlatıyordu.

"Biz birbirimize çok aşıktık Zehra."

Geçmişi hatırlayan tek ben değildim.

"Gelgitlerle dolusun Karaca. Konuşma daha fazla."

Ciddi bir karaktersizlik sorunu vardı bu adamda. Benden nefret ediyordu aynı zamanda sevdiğini inkar etmiyordu. Paradoksun tanımıydı.

"Beni buna sen mecbur ettin Zehra. Tüm yaşadıklarımızın suçlusu sendin. Parmağımdaki yüzüğün suçlusu sendin. Birbirimizden nefret edişimizin suçlusu da sendin." sesi yükseldi. Öfkeden kan kırmızısına dönen gözlerini dikti üzerime. Asıl benim ona sormam gereken hesabı bana soruyordu.

"İntikamını bu şekilde mi alıyorsun Yavuz? Timin önünde geçmişimi bana anlatarak mı aldın?" cevap vermedi.

"Yalnız bir şey daha diyeyim mi? Sen yanlış kişiden intikam alıyorsun Yavuz. Her şeyin sorumlusu çok sevdiğin generalini soruştursana. Belki asıl intikam alman gereken odur."

"Herkesten alacaklıyım. Sıra ona da gelecek."

"Vakit kaybetme Karaca." dememle aramızdaki saçma münasebet son bulmuştu.

Yavuz odada yarım saat daha kaldıktan sonra gitti. Gittiği iyi olmuştu, sessiz ve ürkütücü geçen yarım saat işkence gibi gelmişti açıkçası. Yalnız kalmak, Yavuz'tan iyi seçenekti.

ZEHRA.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin