Not: Geçen bölüm angst gelir demiştim, değil mi?
Konsept değişikliğinde farklı bir şey denemeye karar verdim, hoş bu formata aşinasınızdır zaten.
Bu hikaye karakterlerin insan olduğu alternatif evrende geçiyor. İlahi hiçbir şey yok kısacası. Mevcut durumun bir uyarlamasını okuyacaksınız yani. Her bölümde bir karakter daha ağırlıklı olacak şekilde iki kısım olacak.
Karakter isimlerinde değişiklik yapmayı istemesem de, Aziraphale konusu biraz sıkıntılı olabiliyor, bu nereden çıktı diye şaşırmayın. İlk one shottaki ismi kullanmak istemedim ama biraz da dalgasına yaptım, bilginize.
-o-o-o-
Her şey bir zarfla başlamıştı.
Ya da bitmişti, evet bu daha doğru olur. En azından Crowley için o an her şey bitmiş gibi geliyordu. A5 boyutunda bir zarfın hayatını bıçak gibi kesip ayıracağını içindekileri çıkarınca anlamıştı. Umut kırıntıları küle dönmüştü, geriye savrulmak kalmıştı işte.
Zarfı posta kutusundan alıp dairesine girdiğinde öğleden sonrasıydı. Bu saatte evde olmaya alışık değildi, zaten haleti ruhiyesi yüzünden zaman ve mekan konusunda pek seçici davranmıyordu. Belli bir yerde değildi, belli kişileri görmüyordu. Geriye kalan kısım flu bir şekilde akıyordu işte.
Posta kutusundaki diğer ıvır zıvırları masanın üstüne atıp bu zarfa odaklandı. Üzerinde sadece kendi ismi yazıyordu ve pul yoktu. Birisi getirip bırakmıştı o zaman. El yazısı yerine bilgisayar çıktısı bir etiket yapıştırılmıştı, bu da kurumsal bir hava katıyordu. Belki de tehdit mesajıydı, el yazısından bulunmak istemeyen birisi bırakmıştı. İçinden gazeteden kesilmiş harfle-
Zihninin saçmalığa sürüklenmesinin önüne geçemedi bir an. Etiketin üzerindeki Anthony J Crowley yazısına tekrardan baktı ve zarfı kenarından yırttı. Katlanmış bir A4 kağıdı vardı ve içinde başka bir şey varmış gibi duruyordu. Lakin dikkatini çeken ilk şey bu değildi, kağıdın üzerinde "Önce bunu oku lütfen" notu vardı, üstelik çok iyi bildiği bir el yazısıyla yazılmıştı.
Kağıdı olduğu gibi masanın üzerine bıraktı. İçinde çok daha kalın bir şey olduğunu belli eden tok bir ses çıkmıştı. Elbette böyle saçma bir şeyi malum kişiden başkası gönderemezdi.
Okumadan kağıdı ve içindeki her neyse bir köşeye atmayı düşündü Crowley. Yine de dayamayıp kağıdı eline aldı, arasından küçük bir zarf daha çıkmıştı. Ne olduğunu anlamasıyla boğazı düğümlendi ancak verdiğinin farkında olmadığı söz üzerine kağıda odaklandı.
O muntazam el yazısıyla bir sayfa metin duruyordu önünde. Aslında sadece bir sayfadan ibaret olması içini acıtmıştı, buraya sığacak kadardı demek ki her şey. Gerçi, tahmin ettiği gibi de olmayabilirdi. Yine zihninin dağılmasına engel olmadığını fark ederek kendi kendine homurdandı. Sonra mektubu okumaya başladı.
"Sevgili Crowley,
Sana ilk kez adınla seslendiğimde, buna gerek yok demiştin, sadece Crowley yeterli. Bense soyadımla anılmaktan imtina ediyordum hep. Adımın, kişiliğimin önüne geçti çünkü bu. Sen de ricamı geri çevirmedin ve beni adımla andın. Kısaltmadan, değiştirmeden. Bunu sadece bir avuç insan yapıyor ve kan bağım olmayan tek kişi sensin. Beni olduğum gibi kabul eden tek kişi.
Birbirimizi tanıdığımız altı yıldan beri hayatımın öyle önemli bir parçası haline geldin ki, şu an bulunduğumuz konumu anlamakta güçlük çekiyorum. Sana kızgın değilim, kendince haklı sebeplerin olduğunu belirttin zaten. Ancak kırgın olduğumu söyleyebilirim. Biliyorum, tüm bu sürece karşısın ve benim iyiliğimi düşünüyorsun. Müteşekkirim bunun için. Lakin verdiğim karar her ne kadar hatalı gelse de, benim açımdan bir dönüm noktası. Ve senin de yanımda olmanı isterdim. Hâlâ isterim tabii ki, aramıza giren bu mesafenin kapanması için ufacık bir adım atman yeterli. Gerisini koşmaya razıyım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Good Omens: Bigâne (One-Shots)
FanficMelek Aziraphale ve Şeytan Crowley yanlış tercihlerinin sonuçları olacağını biliyorlardı ancak böylesine ağır bir cezayı ikisi de beklemiyordu. Cehennem ateşinde yanmaktan ya da kutsal suya bulanmaktan bile beterdi bu. 2. Sezon finalinden sonrasına...