...En Güzel Halinle (II)

135 4 14
                                    

Bir de madalyonun öteki kısmına bakalım.

Uzun bir aradan sonra insan Aziracrow'un kalp kırıklıkları kaldığı yerden devam ediyor. Hafızanızı tazelemek için bir önceki bölümü tekrardan okumanız gerekebilir.

-o-o-o-

Korkağın tekiydi.

Çıkıp karşısına söyleyemeyecek kadar korkak olmanın da ötesinde, mektubuna yazmaya bile yüreği yoktu işte.

Bir şekilde kendini St James parkında bulduğunda Crowley'in evine tekrar gidip posta kutusuna bıraktığı zarfı almayı düşündü. Ancak bu Crowley ile karşılaşma ihtimalini de beraberinde getiriyordu ve korkağın teki olduğundan bu riski göze alamazdı.

Suyun üzerinde süzülen ördeklere verebilecek bir şeyleri olsun isterdi. Ve bunu birisiyle birlikte yapmak... İç geçirdi ve etrafına baktı. O esnada cebinde titreyen telefonu paniklemesine neden oldu, yoksa Crowley zarfı açm-

Ekrandaki ismi görünce tüm bu heyecan dalgası söndü. Birkaç saniye daha baktıktan sonra yanıtladı. Sevgili ağabeyi doğrudan kendisini arayıp söylenmek yerine her kelimesini aynen iletmesi kaydıyla asistanını aratıyordu. Nişanlısıyla birlikte öğle yemeğine katılmadığından Gabriel tarafından dolaylı olarak azarlanmasını suratında bezgin bir ifadeyle dinledi ve takımının terzi provasına gideceği hatırlatılınca söylenmemek için kendini zor tuttu. Derin bir nefes alıp teşekkür ettikten sonra saatini kontrol etti. Oturduğu banktan kalktığında yandaki bir grup genç uzaktaki arkadaşlarına sesleniyordu. Sırtında gitar kutusuyla, yüzünde gülümsemeyle yaklaşan birisini görünce en azından hayattan keyif alanlar var diye düşündü. Şu an mental bir ülser geçiriyor gibi hissediyordu lakin bu hep böyle değildi elbette.

-o-o-o-

Aziraphale Goldfrey hayatın ufak tefek detaylarını seviyordu. Tanımadığı birisinin günaydın demesi, soğuk bir günün sonunda içilen çay, hiçbir şey yapmadan sessizce otursalar bile yanındaki kişinin verdiği huzur hissi... Böyle küçük şeyler büyük resmi harika gösteriyordu.

Daha doğrusu, büyük resimde kusurlu küçük detayları görmezlikten gelmeyi tercih ediyor denilebilirdi. Yoksa her minik nokta koca bir leke gibi gelebilirdi insana.

Bir keresinde neyini seviyorsun bu insanların diye sorulmuştu kendisine. Bizzat ablası tarafından, takımları galibiyet aldığından şarkılar söyleyerek sokakta yürüyen bir grup taraftar için. Her şeye rağmen yaşama sevinçlerini demişti camdan bakarken.

Aziraphale ablası ve abisi ile başka bir kuşaktan olduklarını biliyordu ve bunu uzun zaman önce kabullenmişti. Farklı pencerelerden bakıyorlardı hayata, büyüdükleri ortam aynı olsa bile koşulları öyle değildi. Gabriel ve Michelle ailenin ideal evlatlarıydı, olması gerektiği gibi yetişmişlerdi. Kendisi ise... Eh, bir talihsizlik deniyordu onun için. Bunu dillendiren de ablasıydı tabii ki de. Annesinin yorumu ise hiç beklenmedik şeylerin yaşandığı dönemde beklenmedik şekilde gelmesi şeklindeydi. Küçükken bunun ne demek olduğunu anlamıyordu. Belli bir yaşa geldiğinde ablası talihsizlik yorumunu net bir şekilde açıklamaktan keyif duymuştu.

Mali bir kriz döneminde hiç de planlanmamış şekilde dünyaya gelmişti. Doğumunun bu krizle ne gibi bağlantısı olduğunu bilmiyordu ancak ailenin genelinde böyle bir intiba yaratmış gibiydi. Bunun bir nedeninin de saçları yüzünden diğer kardeşlerinden daha farklı görünmesi olduğunu düşünüyordu, eğer doğumunda bir talihsizlik varsa o da yanlış dedesine benzemesiydi.

Abisi ve ablası yaşça büyük oldukları için birlikte oyun oynayarak zaman geçirdikleri bir anısı olmamıştı hiçbir zaman. Yine de onları severdi, büyük ve meşgul olmak bir tercih değil diye düşünüyordu. Okumayı öğrenmeden önce bile kitaplara merak sarmasının bir nedeni de buydu, büyükler gibi olmanın yolunun bunlardan geçtiğini düşünüyordu.

Good Omens: Bigâne (One-Shots)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin