Kasvet.
Kafasını kaldırıp karşısındaki binaya baktığında tek hissettiği buydu. Soğuk taş duvarlar gökyüzündeki karanlık bulutlara doğru yükseliyordu, masallardan fırlama bir sahne gibiydi. Kötü kalpli cadının şatosuydu sanki önünde durduğu.
İç geçirdi ve büyük tahta kapıya yaklaştı. Çalmak için kaldırdığı eli havada kaldı, beyhude bir çaba olacağını biliyordu çünkü. Ufak bir hareketle kapının aralanmasını sağladı, usulca içeri girdi o da. Pek de büyük olmayan holü geçtikten sonra bir avluda buldu kendini. Kafasını kaldırdı ve gözlerini kapattı. Sağa doğru yüzünü döndü, gideceği yeri bulmuştu hisleriyle. Gözlerini açtı ve taş merdivenlere yöneldi. Usul usul basamakları tırmandı ve bir terasa ulaştı. Aradığı kişi sırtı dönük vaziyette dikiliyordu. Kendisini bekler gibi bir hali vardı.
Hayır, kendisini beklediğini biliyordu. Hissettiğini hissetmişti çünkü.
Buraya gelmesinin nedeni hissettikleri değil miydi? Bu tarz işlerle uğraşacak birisi değildi, incelemesi için birilerini görevlendirebilirdi. Ancak duydukları karşısında kendine engel olamamıştı işte. Bizzat ilgileneceğini söylediğinde ona atılan bakışları biliyordu, imalar zerre kadar umurunda olmamıştı.
"Bu internet dediklerinde bir sürü girdi var, muhteşem bir şey. Saçma sapan şeylere sürüklenmeniz kaçınılmaz ama bilgiye ulaşma konusunda kitaplar kadar güvenilir olmasa da çok çok daha hızlı olduğu kesin... Aslında ben... Yani böyle bir görev verilmediğini biliyorum ancak ilgili veriyi toplamanın faydalı olacağını düşündüm."
Önündeki ilahi evrakı incelerken bir kendini açıklama çabası dinliyordu. Kafasını kaldırdığında ise karşısındakinin gergin bir şekilde parmaklarıyla oynadığını gördü.
"Bu laf salatası Twitter dedikleri şeyden değil mi?"
"Ah, hayır. Yani evet ama artık Twitter demiyorlar. Bu değişikliğin arkasında muazzam bir yoldan çıkarma olduğunu düşünüyoru- Öyle demek istemedim, hiçbir ayartmanın övülemeyeceği ortada tabii ama-"
"Sakin ol Muriel, konudan sapıyorsun."
"Evet. Doğru. Pardon."
"Peki herhangi görsel yok mu?"
"Ne yazık ki. Mucizevi bir durum olduğunu düşündüren şeylerden biri de oydu."
Kafasını salladı ve önündekine bakmaya devam etti. Görüldüğü her yerde uğursuzluk getiren, küçük felaketlere yol açan bu "adam" bir tür fenomene dönüşmüştü. Denilene göre şu sıralar Wunsbury(*) kırsalında bir malikanede kalıyordu. Eskiden bir düke ait olan geniş arazinin gözden ırak köşesinde bir yerdi burası. Ve Wunsbury tarihinde görmediği kadar hareketli bir dönemden geçmekteydi.
"Şimdiye kadar kaydedilen 4 tane önemli büyüklükte deprem olmuş. Ayrıca tarım ürünlerinde birçok anomali görülmüş, karpuz tadında mısır gibi mesela. Nasıl olduğu konusunda fikrim yok ama."
İnsan tanımlamalarını okumaya devam ediyordu; yürüyen bir gölge gibi ince uzun birisi diye tarif edilmişti. Bir diğeri başında alevden bir taç taşıdığını iddia ediyordu. Kaldığı malikane nedeniyle onu Dük olarak anıyorlardı.
"Dük'ün gelişiyle birlikte ölüm oranlarının yükseldiği belirtiliyor. Elektronik arızalardaki artış nedeniyle birçok firma bu bölge için teknik servis ve garanti desteğini kesmiş."
"Peki bu... Dük. Cehennem'den mi talimat alıyor?"
Bu soru bir süre cevapsız kaldı. Muriel yere bakıyordu.
"Ben açıkçası bu durumun kasıtlı olduğunu sanmıyorum. Ancak Cehennem tarafından değerlendirilebileceği aklıma gelince durumu öncelikle size bildirmem gerektiğini düşündüm."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Good Omens: Bigâne (One-Shots)
FanfictionMelek Aziraphale ve Şeytan Crowley yanlış tercihlerinin sonuçları olacağını biliyorlardı ancak böylesine ağır bir cezayı ikisi de beklemiyordu. Cehennem ateşinde yanmaktan ya da kutsal suya bulanmaktan bile beterdi bu. 2. Sezon finalinden sonrasına...