Kendini bilmek. İnsanoğlu olarak her şey zaten kendini bilmekten geçmiyor muydu? Belki kendimi bilmek için yeterli tecrübeler yaşayamamışımdır. Belki henüz büyüyememişimdir. Büyümemiştir ruhum. Kimse ölene kadar kendini tamamı ile bilemez. Kimse. Bazen bildiğini sanar. Bazen ise gerçekten kendini bilir ama tamamı ile değil.
Ben de kendimi biliyorum. Her şeyimle belki bilmiyorumdur. Bilemiyorumdur ama yine de kendimi az da olsa tanıyacak kadar acılar çekmişimdir.
Mesela sevilmediğimi biliyorum. Bazen insanların suratıma nefret kusarmış gibi baktıklarını biliyorum. Hissediyorum bunları.
Aslında sevilmemek zor ama sevilmediğini bilmek, fark etmek daha zor.
Bir şeylere o kadar fazla alışmak iyi değildir. Bazen o alışkanlığı kaybettiğinizde boşluğa düşersiniz. O yüzden çok bağlanmamak gerekir.
Sevilmeme hissi...
Çok uzun zamandır sevilmemişsinizdir ya da hiç sevilmemişsinizdir. Bazen bir an gelir donup kalırsın. Bomboş bir yere bakarsın. İşte o an fark edersin. "Lan ben hiç sevilmemişim." dersin. Yine eski haline dönersin. Eski haline dönmeye çalışırsın ama bu sefer de etrafındaki insanları görürsün. Yine fark edersin. Herkes sevip, seviliyordur. Sanki dünyada yalnız kalıp sevilmeyen bir tek sen kalmışsın gibi hissedersin.
Biliyorum, insanların ne dertleri var. "Bu mu senin dert dediğin şey?" dersiniz belki.
Bu bir dert mi bilemem ama acı çekiyorsam bu en azından benim için derttir. Derttir değil mi?
Boş bakan gözlerin arkasında kaç savaş, kaç zafer, kaç yenilgi var bilemeyiz. Parmağında kağıt kesiği olan birine "Bu mu yara?" dememeyi öğrenmeliyiz. Onun elini kesen kağıdın onun için ne kadar değerli olduğunu bilemeyiz.
Sevilmemek de öyle. Belki bir dert değildir çoğu insan için ama bazıları için öldürücü bir sebep bile olabilir.
Sevilmemek zordur. Her şekilde.
Sadece herkes aynı zorlukta acı çekmez.
Sevilmemek zor ama sevilmediğinin farkında olmak daha zor. Özellikle bunun farkına varmanızı sağlayan kişi siz değil bir başkası ise daha zordur. Bir başkası yüzünden kendi acının farkına varmak çok daha farklı bir şeydir.
Bu yüzden ben kimseye kusurlarını hatırlatmamaya çalıştım. Kimseye eksikliklerini hatırlatmadım. Kimsenin kendi açısından acı verecek olan şeyleri fark etmesini sağlamadım.
Hayat...
Yaptıklarımın aksine hayat ise bana tam tersini verdi. İnsanlar hep bana kusurlarımı hatırlattı. Eksik yönlerimi yüzüme vurmaktan asla çekinmediler. Bana acı vereceğini bile bile bazı şeyleri fark etmemi istediler.
Saf mıydım? Belki de. Hatalı mıydım? Belki de. Suçlu muydum? Bazen. Suçsuz muydum? Bazen.
Her insan gibi...
Yatağım da uzanıp bana boş tavanı saatlerce izleten her insana kızgın, kırgındım. Bana küçük bir iyiliği dokunmuşsa bile bu kırgınlıkları hemen elimin tersiyle itebilirdim. Minnet duygusu.
Ben artık kendi acılarımın insanların tarafından yüzüme vurulmasına izin vermeyecektim. Çünkü ben artık kendi acılarımdan kaçmayacak, kendi yüzüme ben vuracaktım. Bu zamana kadar yardım etmeyen, gururumu asla kırmamaya çalışan ben artık bunu yapmayacaktım. Canımın yanacağını biliyorsam gururumu boşverip yardım isteyecektim. Evet bunu yapacaktım.
Uzandığım yataktan hızla doğrulurken saatin kaç olduğu umurumda bile değildi. Tüm gün boyunca odamda vakit geçirip kafamı dağıtacak her türlü şeyi yapmıştım ama gece vakti olunca tüm çabalarımın boşa gittiğini görmüştüm. Günün sonunda yalnız kaldığımda geriye sadece ben ve düşüncelerim kalıyordu. Ölümüne kaçtığım düşünceler her seferinde beni buluyordu. Fulya Evren yani ben artık hiçbir şeyden kaçmayacak kendi acılarımı kendime ben hatırlatacaktım ve biliyordum ki bu beni olduğum insandan daha güçlü yapacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİ YALNIZ
Ficção AdolescenteDerslerine odaklanmaya, başarılı olmaya, hayatını mutlu bir şekilde yaşamaya çalışan genç bir kız... Otobüste iyilik için ona verilen bir siyah mendil... Okula saçma bir zamanda gelen yeni öğrenci... Bu genç kızın hayatı nasıl değişebilir? Gerçekle...