"Buyurun Efendim kahveniz""Bırakabilirsin"
Kahvesini bırakıp giden sekreterin peşinden kahvesinden bir yudum aldı. Kahvenin ağzında bıraktığı tadı seviyordu. Sinirlerini yatıştırdığını yorgunluğunu aldığını düşünüyordu. Acı olması ise kendine gelmesini sağlıyordu. Uyuşan vücuduna iyi gelmişti, biraz daha hareket etmezse uyku moduna gecikecek olan bedeni, acı kahve şok etkisi yaratıp işine kaldığı yerden devam ettiriyordu.
İşkolik bir adamdı, çalışmayı seviyordu, babası sevdirmişti işi, sonra bir gün ben annenle Ege'de bir sahilde hayatımı yaşacağım diyerek eşinide alıp, bütün işi oğlunun başına yıkıp gitmişti. Oğluda çok güzel çekip çevirmişti sorunu yoktu. Baba mesleğini devam ettirmişti. Bu biraz zenginlerin işinden olan baba mesleğiydi o ayrı.
Kendini işine adamasının sebebi düşünmemesiydi, iş düşünmek normal hayatını düşünmeyi engelliyordu.
Annesi hep, bir gün şu dosyaların üstünde ölüp kalacaksın, bir torun sevemeyeceğim derdi. Kadının derdi tabiki torun sevmek değildi ama olsada hayır demezdi.Annesinin zoruyla bir kere nişanlandı yapamadığını düşünüp nişanı attı, sevmeye çalıştı kadını ama sevemedi işte, kimseyi kandırmak oylamak gibi şeyler yapan bir insan olmadı hiçbir zaman.
Annesinin korkusu oğlunun mürüvvetini görmemesiydi. Oğluna şu yurt dışına gittiğin, gördüğün hanımlardan getir bari gavur bile olsa gelinip diyerek bağrıma basıcam diye şaka yapardı.
Dışardan bakıldığında çok ciddi sinirli biri gibi duruyordu, tanıdıkça ön yargılarından kurtuluyordunuz. Babasından almıştı bu huyunu Annesi babası kılıklı der hep. Dışarı hayatında ne kadar iyi alpli olsada iş hayatında öyle değildi. İşini düzgün yapmayan insandan nefret eder ona göre davranırdı.
Boyunu posunu yakışıklılığını hepsini babasından aldığını düşünüyordu. Yakışıklı bir adamdı, herkesin dönüp bir daha baktığı ama onun kimseye bakmadığı bir yakışıklığı vardı. Kimseye bakmaması arkasından egoist, kendini beğenmiş, havalı, gibi söylemleri doğrulabiliyordu.
Kimseye pas vermez yavşak bir karekter olmazsanız ve insanların çekmek istediği yöne gitmezseniz bu sizi kendini beğenmiş piç yapardı.
Üniversitesiyi birincilikle bitirdi. Zengin olmalarına rağmen devlet üniversitesinde okudu. Çevresinde herkes şov desede devlet üniversitelerinin hayata daha gerçekçi yaklaştığını düşünmüştü babası, para vererek okuttuğunuz okullarda oğlunuz için dersleri çok kötü diyebilirler miydi?
Üniversiteyi birincilikle devam edip 4 senesinde babasının arkadaşının yanında staj yaptı. Buna da şov dediler babası varken neden arkadaşının yanı diyerek, babası torpili sevmezdi. Oğluda torpili sevmezdi, babası huyunu değil karekterini de oğluna bırakmıştı.
Küçüklükten beri inşaata olan hayranlığı vardı. Babasının aldığı lego oyuncaklarla ev yapmaya çalışır oyuncak arabaları için garaj yapardı. Yastıktan ev yapmaya çalışırdı. Evlerinin geniş kocaman bahçesinde çamurlardan ev yapmaya çalışır güneşin altına bırakırdı kurusun diye.
Yardımcıları Ayşe teyze az kovalamadı o çamurlu halinle eve giremezsiniz küçük bey diyerek. Çamaşır deterjanı reklamındaki küçük çocuklar gibi dolanırdı etrafta. Gece yağmur yağdıysa ondan mutlusu yoktu.
İki tane çocukluk arkadaşı vardı onunla birlikte çamurla oynayan, evlerinden çıkmayan aile dostu oldukları. Başka kimseye ihtiyacı yoktu, arada arkadaşlarıyla buluşur işiyle ilgilenirdi. İçmeye gider sabah yine işine giderdi. Arkadaşlarıda kendi gibi iş kolikti. Avukat olan Beste ve mimar olan Enes en yakın arkadaşlarıydı.