8 bölüm

54 8 0
                                    




Dün işten çıkar çıkmaz eve gidip kendini yatağa atmıştı. Tabiki de uyumuştu, akşam 19:30 uyuması sabahın 04:00 de kalkmasına ve uyuyamamasına sebeb olmuştu, 4 aydır sorunsuz giderken, adamı uzaktan izlerken, seksi olduğunu düşünürken, bir günde dengesini bozmuştu, bir günde soğutmuştu kendinden, adamı karizmatik bulduğu, yakışıklı bulduğu, anların hepsini geri aldı, adamın sinirli gözleri tüylerini ürpertiyordu, bu ne şiddet, bu ne celal, diyerek haykırmak istiyordu.

Normal hayatta görse dibini düşürecek adamı yakından tanıyınca, hiçte dibi düşülecek adam olmadığını fark etmesi, gözlerine bakmasına yetmişti, sinirle bakan gözler korkmuştu, o gözler o çatık kaşlar aman yarabbim dedirtiyordu. Ama yakışıklı ve karizmatik olması öngörülemez bir gerçekti.

Ayak işlerini yapacağını kimseye söylemek istemiyordu, zaten İlknur hanım yardımcı olacağım demişti güveniyordu, anaç duygularla yaklaşan kadına karşılık vermek istiyordu.

Telefonuyla oynamayı bırakıp banyoya girdi. Saçlarına baktı, saçlarının sabah uyandığında yastığın şeklini alması hoşuna gidiyordu. Uyku sersemi baktığı saçları güzeldi, açık kumral saçlarının her bir teli tenine farklı bir renk katıyordu, cam gibi gözlerinin içindeki ışık, yaşam enerjisi, hepsiyle çok güzel, yakışıklı, tatlı bir adamdı, büyüyordu artık, eskisi gibi çocuk değildi, ama çokta büyük sayılmazdı.

Annesini Babasını kaybetmiş bir çocuktu, bu yaşadıkları Çağrı'yı yıkamazdı.

Kendine bakmayı bırakıp duşa girdi. Gıcık bir patrona sahipti artık, günleri saymaya başlayacaktı, bu gün de kovulmadım, şu günde kovulmadım, diyerek.

Duşunu alıp banyodan çıktı, üstünü giyinip işe giderken giyeceği kıyafetleri hazırlayıp bilgisayarını açtı, dün yarım bıraktığı çizimi yapmak istiyordu, oyalanacak başka bir şeyi yoktu.

Çizim programını açıp çizmeye kalktığı yerden devam etti, en iyi yaptığı işti çizmek, aklına portre çizebiliyor musun diyişleri geldi. Porte değilde ona nefretle bakan kahve rengi gözleri, nefretinin her bir  ayrıntısına kadar çizebilirdi.

Ama çizmezdi çizmeye gerek duymazdı. Vereceği emeğe bile değmeyen bir adamdı artık onun gözünde. İki saat çizdiği projenin,  bir saatlik işi kalmıştı. Onuda şirkette yaparım diye düşündü, bilgisayarını kapattı. İki yumurta kırıp  kahvaltısını yaptı. Üstünü giyinip evden çıkmak üzere hazırlandı.

Bu gün kaç kere fotokopi çek diyecekler acaba diye düşündü. Ama bilmiyordu, İlknur hanım onun için halletmişti. Hiç bilemeyecekti belkide. Evden çıkıp anahtarı cebine koydu. Kulaklığını takıp iş yerinin yolunu tuttu, otobüse binip kalabalık ve havasız otobüsten indi, yürüyerek devam edecekti şimdi.

Dalgın dalgın Yürürken, yanından geçen Demiralp Bey'in arabasını görmedi, görsede tanımazdı. Demiralp görmüştü, kaldırımdan yürüyerek giden çocuğa baktı, bakımlı saçları, düzgün giyinişine baktı, özenli düzenli bir çocuktu, dışardan bakınca kibirli gibi durmuyordu, kibirli olan ama belli etmeyen tiplerden işe diye düşündü.

Aralarında çok yaş farkı yoktu, kendinin bu yaşlardaki halini düşündü. Gençliğine mi vermeliydi, kibirli kendini beğenmiş çocuğu, adamın işini beğenmeyip hala adamın şirketine çalışması neydi peki.

Sonra kolundaki saate baktı, 45 dakika vardı mesai saatlerine, erkenden gidiyordu. Geç gelen biri olsaydı azarlayacak bir şeyi olurdu belki ama demeki çocuk saatinde gitmek için erken çıkıyordu evden. Şirketin önünde arabadan inip geldiği yöne baktı, yürüyerek gelen çocuğu göremedi bomboş yola baktı, çünkü arabayla hızlı gelmişti çocuk hala yürüyordu.

CeruleanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin