Sabah güneşin doğmasıyla ve alarımın sesiyle uyandı, her sabah hayatı sorgulardı, ama bu sabah hayatı sorgulama işine girmemesi gerektiğinin farkındaydı, hemen yataktan çıkıp duş almaya gitti. Yeni işine gitmek için bir an önce hazırlanıp yola koyulması gerekiyordu.Gece uykusu yine bölünmüştü rüyasında saçma sapan rüyalar görmüştü yine, gördüğü rüyaları hatırlayamıyor uyuz oluyordu, kan ter içinde uyanıyor, tekrar uyuyordu.
Neden böyle olduğuna gelecek olursa, Emir'in psikolog arkadaşı, kötü haberleri hep gece aldığın için olabilir demişti. Yaşadığın üzüntü, korku, endişe, düşünülmeden yapılan eylemler bilinçaltı tarafından kaydedilir demişti. Seninde bilinç altına işlemiş bir olayın olduysa, korkun bundandır demişti.
Mesela Gece çalan telefonu hayırdır diyerek açardı, gece çalan kapıya, lütfen kötü bir şey olmasın diyerek giderdi, iki günde bir kötü rüyayla gecesi mahvoluyordu. Ama alışıyordu bir yerden sonra kendini alıştırmıştı kötü rüyalar.
Gördüğü ama hatırlamadığı bir rüyanın sabahında, duşa giderken düzenli psikoloğa gitsem deli damgası yer miyim? diye düşündü.
Gördüğü rüyaları hatırlayabilseydi keşke.
O zaman bilinç altına işlemiş olan şeyi öğrenip onun üzerine gidebilirdi.Hemen duşunu alıp üstünü giyinme işine girişti, duştan çıkınca gelen üşüme ve titreme peteklere sarılma ihtiyacı hissettiriyordu, takım elbisesini üzerine geçirip kravatını bağladı, saçlarına spreyle şekil verip aynada kendine baktı, yakıştığını düşündü, annesinin alyasından yaptığı kolyeyi boynuna taktı, yüzüğü avucunun arasında sıkıp "anne şans dile bana" dedi.
Şansını dikerken annesini getirdi gözlerinin önüne, Gömleğinin yakasından içeriye soktu kolyeyi. Bir işe kalkışmadan annesinden şans dilerdi.
Kahvaltı yapması gerekiyordu, ama kendine güzel bir kahvaltı hazırlayacak zamanı yoktu. ilk günden geç kalmak istemiyordu işe, ilk günden geç kalmak insanlarda sorumsuz izlenimi bırakabilirdi, o yüzden hazırlandığı gibi bir tost yaptı kendine, acelesi olduğu zaman hep tost yapardı hem pratik hem doyurucu.
Yaptığı tostunu kemirmeye başladı, yanına dolaptan meyve suyu çıkardı boğazında kalmasın diye. Yaşadığı heyecandan hemen doyduğunu hissetti. İşte ilk günüydü ve heyecanı her yerinden belli oluyordu. Tostu kemirmeyi bırakıp, laptopunu sırt çantasına koyup montunu giydi.
Evden çıkıp otobüs durağına doğru yürümeye başladı, eğer planladığı gibi yolculuk yaparsa mesai saatine 20 dakika kala orda olurdu.
Çok heyecanlıydı, yeni insanlarla tanışmak gibi heyecanlara kapılıyordu. İşini en güzel şekilde yapacak, kendini sevdirecekti. İnsanlarla iletişim kurmak konusunda iyiydi. İyi olduğunu düşünüyordu.Otobüsten inip yürümeye başladı, çok mesafe yoktu, 10 dakikalık yürüme mesafesiydi. Hiç tanımadığı bir ortama girip, hiç tanımadığı insanlarla muhatap olacaktı, yaklaştıkça heyecanı daha çok artıyordu. Yürüyor etrafına bakarak ilerliyordu. Yürüme mesafesini de hesaplayarak çıkmıştı evden. Tamda planladığı gibi olmuştu, 20 dakika kala gelmişti çalışacağı şirketin önüne.
Binanın önüne gelince kafasını kaldırdı, kocaman olan binada kaçıncı kat olduğunu bilmiyordu, ama sora sora bağdat bulunmaz mıydı? Bulunurdu Çağrı'da öyle yapacaktı.
Yavaşça içeriye girdi, içerinin kalabalık olması dışardan gözüken büyüklüğün bu kadar insanı anca alır diye düşünmesine sebeb oldu. Bu kadar insanı alacak büyüklükte bir şirketti. Ve daha görmediği bir sürü insan vardı.
Heyecandan ayakları geri geri gidiyordu. İçeri girip danışmaya gitti.