Çağrı, Sabah alarımın sesiyle uyandı, akşam geç saatlere kadar Emir'le oturmuşlardı, güzel geçen hafta sonunun ardından işe gitme vaktiydi. Günün kendinde oluşturduğu strese alışmıştı artık, sıradan beyaz yakalı olma yolunda emin adımlarla yürüyordu.Geç uyuduğu zaman geç uyanıyordu. Hemen yataktan çıkıp duşa girdi, sabah duş almak gece uyuşan bedenini açması için güzel oluyordu sabah duşlarını daha çok seviyordu. Kahvaltı yapacak kadar zamanı yoktu, yaparsa geç kalırdı, erken gidiyordu ama trafiğin sağı solu belli olmuyordu, geç kalmak prensipleri arasında yoktu.
Duştan çıkıp hemen üzerini giyindi, pantolon gömlek üzerine kazak giydi, havalar iyice soğuyordu hasta olmak istemiyordu. Saçlarınıda şekillendirip evden çıktı kahvaltıyı şirkette yapardı artık.
Kısacık otobüs beklemenin sonunda, Otobüse binip kulaklığını taktı, umarım sorunsuz geçer bu gün diye düşündü. İş hayatında herkes İlknur hanım gibi olsa diye geçirdi içinden, geçirdiği şey imkansızdı ama düşünürken imkanlı gibi geliyordu. İnsanlar şeytanın şekil değiştirmiş haliydi ve beyaz yakalı olmak her zaman rekabet demekti, bir birlerini ezmeden rekabet edemiyorlardı. Bir birini ezmeden bir yerlere gelemiyorlardı.
Otobüsten inip yürümeye başladı. Bir ara çok yürüyordu, kulaklığını takıp yürüdüğü zamanlar geldi aklına, yürümeyi seviyordu. Yere bakarak yürümeyi alışkanlık etmişti kendine, kafasını kaldırsa istemsiz bir şekilde tekrar yere bakarken buluyordu kendini. Küçükken Yere bakarak yürürsen para bulursun dedikleri için değildi.
Yere bakarak yürüdüğü için etrafında gelip geçen insanları da göremiyordu haliyle.
Ama dikiz aynasını üçüncü gözü gibi kullanan adamın aynasından hiçbir şey kaçmıyordu.
Demiralp, arabasıyla geçerken yol kenarında yürüyen oğlanı gördü, önce kafasını çevirip sol taraftan gördüğü oğlanı, sonra sol yan aynadan takip etti, dümdüz seyir halinde gidiyordu araba, uzaklaştıkça dikiz aynasından takip etti oğlanı, kendi her gün aynı saate işe gidiyordu.
Oğlanda her gün aynı saate gidiyordu demekki.Dakik olmasına da sinirlerinin bozulduğunu söylemiş miydik. Ne zaman pes edicek, istifa edicek diye düşündü, fazla yüklenmekte istemiyordu bakışlarım yeter ona diye düşünüyor ileri gitmiyordu. İstese gider miydi? Giderdi. Ama uğraşamam diyordu. İsterse uğraşırdı ama uğraşası yoktu oda bilmiyordu.
Şirketin önüne gelince arabadan inip valeye verdi, tek elini cebine sokup emin adımlarla resepsiyona doğru yürüdü, dün bırakılması gereken kargosu vardı, evraklar gelecekti evrak kontrol yapması gerekiyordu. Resepsiyondaki kız patronunu görünce ayağa kalktı hemen. Aklına geçen gün ayağa kalkmayan oğlan geldi. Yine saygısız dedi, içinden.
Resepsiyonun arkasına geçip kızın yanında dikildi, gelen kargoyu açıp evrakı kontrol etmeye başladı, eksik evrak varsa geri gönderin diyecekti.
Kargoyu açıp içinden evrak dosyasını çıkardı, kontrolünü yaparken elinde kahvelerle bekleyen Engin çarptı gözüne, elinde iki kahveyle kapıda dikiliyordu.
Biri kendisi için olabilirdi, ikincisi kimin içinde ve neden kapıda dikiliyordu? merak etti evrak kontrolünü ağırdan aldı. Dikkati kapıdaki ortağındaydı ama işle ilgileniyormuş gibi yaptı.
Bir gözü Engin'de diğer gözü evraklardaydı, yapacağı şeyi bekledi, evrakları kontrol ediyordu, bakması sorun olmazdı.
Kafasını kapıya çevirince görmek isteyeceği en son kişiyi gördü. Engin'e doğru yürüyüp kulaklığını çıkaran Çağrı'dan başkası değildi.