Ertesi gün, yine bir İleri İngilizce dersinde dalgın dalgın Evren'i izliyordum. Ona hoca demek içimden gelmiyordu.
Bu yaşıma kadar iki tane erkek arkadaşım olmuştu ama hiç gerçek anlamda ben aşık oldum dememiştim. Keza fiziksel olarak da birkaç öpücük ve bazı yakın sarılmalar dışında bir şeyler yaşamamıştım ama bu adama karşı tüm benliğimle, fiziksel ve duygusal bir çekim hissediyordum.
Ne yazıktı ki bunları hissettiğim adam öğretmenimdi, her şeyden önce çevresi oldukça geniş ve yakışıklı bir adamdı. Benim gibi yeni yetme bir kıza asla bakmazdı, her ne kadar dış görünüşüm çoğu erkeğe hitap etse de asla Evren'le aynı ligde değildim.
Ayrıca öğrencisiydim. Dünki sohbetten sonra umutlarım iyice zayıflamıştı, çünkü aptal ve sevgisiz kalbim bana gözlerinin değmiş olmasından bile havalara uçmuştu. Umut bağlamıştım istemsizce, boş ve yersiz olduğunu bile bile.
Sevgisiz büyümüş çocuklar böyledir genelde, gördükleri her ilgiyi sevgi sevgi sanarlar. Merhamet edenlerin, hallerine acıyanların bile onlara sevgi gösterdiğini düşünürler. Ben hep o çocuklardan olmuştum, annem babamı terk ettiğinde ve babam tüm mal varlığını hayatında tek bir güzel söz etmediği kızına, bana bıraktığında hissetmiştim dibine kadar bu sevgisizliği. Annem babamı terk ederken arkasında bıraktığı 3 yaşındaki çocuğunu düşünmemişti. Babam ise vasiyetinde bana mal varlığını devrederken 'babalık görevimi tamamlamak adına,' yazmıştı. Onun için, para bırakması gereken 17 yaşında bir mirasyediden ibarettim.
Sonraları annemden hiç haber dahi çalınmamıştı kulağıma. Belki ölü, belki diriydi ama beni umursamadığı kesindi. Gözlerimin dolduğunu, hatta ağlamaya başladığımı kolumu ıslatan göz yaşlarımın cildimde bıraktığı nem ile fark ettim. Gerçek dünyaya döndüğümde ise üstümdeki gözleri fark ettim. O kadar utanmış ve zayıf hissetmiştim ki, arkama bakmadan eşyalarımı toplayıp sınıftan çıktım.
Kendimi fakülte binasının çıkışında karşıma çıkan ilk çimene atıp içimi döke döke ağladım. Kimsesiz biri olmak bazen böyle hiç olmayacak anlarda yerli yersiz omuzlarınıza bastırıyordu. Aklıma, çocukluğumdan kalma tek fotoğrafım geldi. Cüzdanımı açıp baktım o resme. Babam, arkadan anneme sarılmıştı. Ben ise önümde duran pastayı üflüyordum. Annem elimi tutuyordu ve babam gülümsüyordu. Hayatımdaki en mutlu an belki de bu ikinci yaş doğum günümden kalma, hiç hatırlamadığım, sadece fotoğraftan ibaret bu anıydı. Babam anneme aşıktı, madem aşıktı neden aldatmıştı?
Fotoğrafa bakınca, annem beni seviyormuş gibi gelmişti. İnsan hiç kanından olan kızını arkasında bırakır mıydı? Hadi bıraktı, bir kere bile dönüp bakmaz mıydı? Sevmiyorduysa, yapardı.
Ağlamam şiddetlendi, bahçenin kalabalıklaştığını görünce suratımı kimse görmesin diye kendime çektiğim dizlerime yasladım alnımı, kucağıma doğru ağlamaya başladım. Altımda kot bir şort vardı, çıplak bacaklarıma akan göz yaşlarımı hissediyordum.
Birkaç dakika sonra omzuma dokunan elle kaldırdım kafamı, o an neye benziyordum hiçbir fikrim dahi yoktu. Karşımda gördüğüm Evren'le, bakışlarım değişti.
"H-hocam?" dedim ufak bir hıçkırığın araya girdiği an.
"Destan? Sen iyi misin?"
Birkaç saniye suratına baktım, ağzımı açmıştım ki sözümü kesti. "Benimki de soru olsa, iyi görünmüyorsun."
Yanıma oturdu, suratımı incelerken ne olduğunu anlamaya çalışıyor gibiydi. "Bir sorun olduğu çok açık. Danışman hocan olarak ama her şeyden önce bir eğitimci olarak problem neyse yardım etmek isterim."
"Ben..." dedim kısılmış sesimle. "Bilmiyorum, biriken bazı şeyler işte. Çok mühim değil."
"Mühim, Destan. Lütfen ne düşündüğünü, çok özel değilse benimle paylaşır mısın?" Birkaç saniye duraksadı ve benden cevap bekledi. Sessizliğimi sürdürdüğümü görünce sordu. "Ailenle ilgili bir sorun mu var?"
İstemsizce gülümsedim. "Bir ailem yok."
Evren kaşlarını çattı. "Üzgünüm, bilmiyordum. Bu konuda konuşmak ister misin?"
Bu adam anlaşılan derdimi öğrenmeden beni rahat bırakmayacaktı. Onunla konuşmak elbette çok güzeldi ama şu an rezil hissediyordum.
"Şu an konuşmak istemiyorum, çok utanıyorum." dedim elimle şiştiğine emin olduğum gözlerimi kapatırken.
Evren, elimin üstüne parmaklarını değdirdi. Vücudundan yayılan sıcaklık soğuk parmaklarıma değdiğinde ürperdim. Elimi hafifçe çekip aşağı indirdi ve konuştu. "Hayır, Destan. Utanmanı gerektirecek herhangi bir şey görmüyorum. İnsani duygular utanılması gereken şeyler değiller."
Yutkundum. Ona karşı olan ilgimi ve sevgimi duysa böyle düşünür müydü?
"Annem bizi çok küçükken terk etti. Babam da ben 17 yaşındayken öldü." Düz bir ifadeyle konuşmuştum.
Evren hoca çenesini kaşıdı, yeni yeni çıkan sakallarına baktım. Pürüzsüz bir cildi yoktu ama sakallarını çok uzamadan tıraş ederdi genelde.
"Bir kız çocuğu için oldukça yaralayıcı olmalı," dedi sesindeki belirgin hüzünle.
"Ben çocukluktan çıkalı epey oldu, ayrıca bunları baa acıyın diye anlatmadım." dedim hışımla, bana nasıl acıyabilirdi? Ben acınacak biri değildim! Üstümü düzeltip gözlerimi silerek ayağa kalktığımda Evren de hareketlendi ve parmaklarını bileğime sardı.
"Oturur musun lütfen, Destan? Bunu kast etmedim ki sana acımıyorum da."
Kaşlarımı çattım, eli bileğime sarılıyken gözlerinin içine baktım ve onu görmeye çabaladım. O ise sözlerine devam etti. "Bir kız çocuğu için baba figürü oldukça önemlidir, anne ise ilk 6 yaşımıza kadar ilişkimiz olan tek karakterdir. Zorlu bir hayat yaşadığın belli, buna rağmen kendi ayakları üzerinde duran güçlü bir insan olmuşsun. Ve evet, hâlâ küçük bir kız çocuğusun."
Tam itiraz edecektim ki devam etti. "Yolun başında sayılırsın, hayatında çok şey değişecek. Tepkilerin, bakış açın, duyguların, çevren... Ben bile henüz kendimi olgunlaşmış sayamazken, kendini büyük görmek için aceleci davranma derim, küçük."
"Teşekkür ederim hayat tavsiyeleriniz için," dedim iğneleyici bir tınıda.
Gülümsedi. Onunla alay ettiğimi anlamıştı ancak bozuntuya vermedi. "Ne demek. İstediğin zaman dertleşmek ve tavsiye almak için yanıma gelebilirsin, odamın yolunu biliyorsun."
Ardından arkasını döndü ve fakülte binasına doğru yürüdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beloved
Romance*beloved: sevilen, kıymetli, sevgili. İngiliz Dili ve Edebiyatı birinci sınıf öğrencisi olan Destan, dersine giren hocalarından 36 yaşındaki Evren Asır Tuğyan'a aşık olmuştur ancak aralarında aşması gereken koca dağlar vardır. ! yaş farkı ve cinsell...