Chan nefes alamadığını hissettiğinde geri adım atarak kendisini dışarı attı. Herkes kendi havasında olduğu için peşinden gelen kimse yoktu ve Chan bir süre boyunca kendisine gelemeyeceğinin farkındaydı. Cam kapıdan geçtikten sonra havuzun yanından geçip bahçe korkuluklarına sırtını dayadı ve kendimi yavaşça bırakarak yere oturdu.
Üstündeki ince gömlek onu zerre ısıtmıyor olsa bile nefes alıyor gibi hissedene kadar burada oturması gerekiyormuş gibi hissediyordu. Başını yukarı kaldırdığında parıldayan birkaç yıldız vardı. Ve rüzgar soğuk havayla tenini okşasa bile tatlı tatlı esiyordu. Chan kıvırcık saçlarının uçuştuğunu hissettiğinde küçük bir gülümsemeyle önüne döndü.
Birkaç kız ve erkekten oluşan grup kendisine doğru ilerliyordu. Pek hoşnut yüzleri yoktu. Bu onun irkilmesine neden olurken titreyen ayaklarıyla ayağa kalkıp havuzun diğer tarafından yürüyüp içeriye girmeyi düşünse de geç kalmış gibiydi. Çünkü uzun topuklara sahip kız önünde durmuş, ezici bir ifadeyle baştan aşağı onu süzüyordu.
Chan gülümsemeye çalışarak küçük bir selam verdi. "Merhaba." Sesinin titremesinin rüzgardan olduğunu düşünmek isteyerek onlara bakmaya devam etti. "Sen yeryüzündeki son omega mısın?" Burnu yukarıda olan bir başka kız ona doğru nefretle sorduğunda Chan ne diyeceğini bilemeyerek ona baktı.
"B-ben..."
"Onun olmasını beklemiyorsun değil mi?" Kahkahayla karışık bu cümleyi söyleyen çocuğa üzgün bir ifadeyle bakmıştı. "Ona bir bak. Bahsedilen muhteşem omegaya benzer bir hali mi var?" Chan yumruklarını sıkarken kendisini aşağılamaya geldiklerinin az çok farkına varmıştı. Eh, arkadaş edinemeyeceğini bilmesi gerekirdi.
Derin bir nefes alıp verdiğinde hala daha sakinleşmediğini fark etti. Bu yüzden yumruk yaptığı elini aralarındaki iki erkekten birinin yanağına isabet ettirdi. "Ne veya kim olduğum seni ilgilendirmez." Beklediğinden daha güçlü ve daha gür çıkan sesiyle birlikte yumruğunu vurduğu kişinin havuzu boylamasını izledi.
Diğerleri sanki bir anlık rüyadan uyanmış gibi ona bakıyordu. Chan derin nefes alırken etrafına baktı. Gölgelerde biri vardı. Mor parıldayan gözler... Chan şaşkınlıkla önüne döndüğünde önündeki kişilerin gözlerinin mor ışıkla parıldadıktan sonra kendisine doğru ilerlemesini izledi. Ne haltlar oluyordu?
Gerilemeye çalıştığında yakasına yapışıp yüzüne yumruğunu geçiren kişiyle inlemişti. Normal insan gücünden çok farklı gibiydi. Bunlar normal insanlardı ve kontrol ediliyorlardı. Bir kukla gibi... Chan dudağının üstüne yediği yumrukla kendisini havuzda soğuk suyun içinde bulmuştu.
Uzun süredir denizden ve havuzdan uzaktı. Vücudu neredeyse tehlike alarmları yüzünden hareket etmeyi bırakacktı. Soğuk su titremesini durdurmadığı için kendisini yüzmeye zorladı, bu sudan acilen dışarı çıkması gerekiyordu. Merdiven basamaklarına yüzmeye çalıştığında ayağını tutan demir gibi sıkı elle kendisini suyun altında buldu.
Debelenmemeye çalışarak kendini adamdan kurtarmaya çalışırken kendisine bir yılan gibi sırıtmasını izledi. Boğularak ölmek istemiyordu. Hayır, böylece ölmeyecekti. Ayağındaki ayakkabıyla adamın yüzüne sert bir şekilde vurduktan sonra kendisini yüzeye itti.
"Alfa!" Suyun altına çekilmeden önce var gücüyle çığlık attı. Kendisini duymalarını umut ediyordu. Çok fazla hareket etmemeye çalışsa da karşısındaki adamın boynundaki bir noktaya parmaklarını batırıp ovuşturması inlemek istemesine sebep olmuştu. Baş parmağı sert bir şekilde ovuşturmaya devam ederken suya bir başka varlığın daha katılmasıyla adamın dikkati dağıtılmıştı.
Chan bunu fırsat bilerek kendisini tekrar suda yukarı itti. Derin nefesler alırken kendisini kavrayıp yukarı çeken kollarla saldırıda olduğunu düşünmeye başlamıştı ki duyumsadığı yağmur ve duman kokusuyla kendisine gelmişti. "Benim Chanie. Alfan burada bebeğim."
Felix'in derin sesi Chan'ın ona sıkıca tutunup mızmızlanmasına sebep olmuştu. Kendisini güvende hissetmiyordu. Boynundaki bir kısma uyguladığı baskı o kısmın kaşınmasına neden olmuştu. Elini boynundaki o deriye koyduktan sonra ister istemez kaşımaya başladı. "Alfa... Acıyor."
Felix Chan'ın elini çekip baktığında deri parçası kızarmıştı. Kızarıklık gitse de yerine bir süreliğine kendini belli edecek bir morumsu bir bere geleceği belli oluyordu. "Ama neden...?" Chan zar zor duyduğu fısıltıya anlam veremiyordu. Yine hangi sır vardı bu işin arksında? "Hey! Bunu düşünmeyi bırak. Nasıl titrediğini görmüyor musun?"
Hyunjin üstündeki ceketi çıkartıp omeganın üstüne iyice sarsa da bunun yeterli olmayacağını biliyordu. "T-tamam, sen burada kal. Ben arabaya peluş yastık koymuş olmalıyım." Chan bu sefer burnuna dolan portakal ve tarçın kokusuyla gözlerini açıp kendisini inceleyen alfayı inceledi. "Orası... Baskı yaptığı yer yani. Ne anlama geliyor?" Hyunjin derin bir nefes aldıktan sonra Chan'ın ıslak saç tutamlarını ince zarif parmaklarıyla okşadı.
"Bu sunum yaptıktan sonra koku salgılayacak yerlerden biri. Daha doğrusu koku bezin aynı zamanda da hak iddiasında bulunmak için ısırılan yer."
"Hak iddiası?"
Hyunjin kucağındaki çocuğun şaşkın ifadesine gülümdedikten sonra başını salladı. "Yani bu alfanın seni hayatının sonuna kadar eş olarak istediği anlamına gelir. Bu bir mühürdür, birbirlerinin ruhunu, acısını, üzüntüsünü ve mutluluğunu hissettiği büyülü bir bağ." Chan anladığını belirtir bir şekilde kafasını salladı.
"Ben bir şeyler gördüm v-ve..." Chan gözleri gecenin karanlığına dalarken o sesin ve nefesin yine kendisini korkuyla titretmesine izin verdi. "Biri... Biri zihnimin içindeydi. Bana fısıldıyordu." Chan daha fazla anlatmayacağını düşündüğü için bakışlarını yere çevirdi. Burası anlatmak ve sorularını dile getirmek için uygun yer gibi gelmiyordu. "Eve gidiyoruz. Hemen şimdi." Minho gözleri kırmızı bir öfkeyle parlarken hırıltılı bir sesle konuştu. Chan baktığında ağzından akan kanı ve elbiselerine sıçramış kırmızı lekeleri görebiliyordu.
∆
Yayınlamayı unutmuşum... kusura bakmayın artık :D
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐰𝐢𝐧𝐭𝐞𝐫 𝐟𝐚𝐥𝐥𝐬, 𝘤𝘩𝘢𝘯 𝘹 𝘴𝘬𝘻
Fanfiction❝Kar yere düşmeden önce kurt adam klanlarının kanı dökülecekti. Tabii bir cadı ortaya çıkıp hepsinin ruh eşinin aynı omega olduğunu söylemeseydi.❞