Güzeliymişim

139 18 17
                                    

Yoongi

Jungkook'un anlattıklarından sonra oda sessizliğe gömülmüştü. Yatağın üstünde bağdaş kurmuş oturuyorken Jungkook benden bir tepki istercesine suratıma bakıyordu.

"Genç kardeşim sana bir soru sorabilir miyim?" 

"Sor Yoongi."

"Dürüstçe cevap verecek misin kardeşim?"

"Hayır." 

"O zaman sormuyorum." demiş ve yataktan kalkmaya çalışmıştım. Jungkook ise gülerek beni geri yatağa çekip oturmamı sağlamıştı. 

"Tamam tamam sor hadi." derken hala gülüyordu. Yemin ediyorum bu kadar yakışıklı olmasa bir tane geçirirdim suratına. 

"Az önce anlattığın hikayeyi götünden uydurmuş olma olasılığın kaç? Ben sarhoşken dahi çok aklıselim bir insanımdır da, dediklerini yapmış olma ihtimalim sıfır falan." Gerçekten sarhoşken çok akıllıyımdır ben!

"Yoongi, neden yalan söyleyeyim güzelim?" 

Güzelim? Kim güzelim? Bana mı dedi? Odada yalnızca ikimiz varız, kendine demesiyse bana demiştir. Zaten cümlenin başında Yoongi demişti, net bana dedi. Oha güzel-im dedi! Sahiplik eki falanda var. Bana mı yürüyor acaba? Evlenmek falan mı istiyorsun sen benimle şapşik şey. Ulan keşke diyetimi bozmasaydım. Düğüne kadar kilo vermem gerekiyor şimdi offff. Neyse kilo vereyim de öyle kabul ederim teklifini. Çok üzülmez umarım. Ayrıca burada mı teklif edecek gerçekten? Ne bileyim insan götürür Paris'e, diz çöker Eiffel Kulesinin önünde, ya benimsin ya benim der. Aslında Sahra Çölünde deveye binerken, birden şapkasından yüzük de çıkarabilir...

"Yoongi sen beni dinliyor musun?" 

"Vazgeçtim çölde olmaz Jungkook."

"Ha?" 

"Ha?"

"Ben çocukları uyandırmaya gideyim." ani konu değişikliğiyle yataktan kalktım ve Jungkook'u mal gibi bırakıp kaçarcasına odadan çıktım. 'Bugünde rezil olduk Yoongi, çak bir beşlik!' diye omegam sırf laf sokmak için uykusunu bölmüştü. Kendi kendime göz devirip salona girdiğimde gördüğüm manzara hiç iç açıcı değildi. 

Vernon ve Hoshi aynı kanepede yatarlarken, Jackson yerde kendini halıya sarmış bir şekilde uyuyordu. Ve halinden gayet memnun gibiydi. İlk önce Vernon'un ağzına çıplak ayağını sokmaya çalışan Hoshi'nin ayağını çektim. Uyandıklarında birde ayağını ağzıma sokmuşsun kavgası dinleyemezdim. 

Hiçbirinin kaba kuvvet uygulamadan uyanmayacaklarını bildiğim için direkt mutfağı bulmuş ve masanın üzerindeki su dolu sürahiyi alıp salona dönmüştüm. Umarım çok kızmalar diyerek ilk önce Hoshi'nin suratına sürahinin yarısını döktüm ve ne olduğunu anlamasına zaman tanımadan Vernon'un da suratına geri kalan suyu boşalttım. İkisinin birden küfürler savurup bağırmasıyla salona yeni girmiş olan Jungkook'un arkasına koşarak saklanmıştım. Jackson'u uyandırmak için tekrar su doldurmama gerek kalmamıştı, çünkü sanırım kaçarken üstüne basmıştım. Şimdi üçü de ayağa kalkmış -sinirli bir şekilde- Jungkook'un arkasından kafamı çıkarmış bana bakıyorlardı. 

"Yoon, canım arkadaşım, kardeşim, sen mi kaçarsın ben mi kovalayayım?" diye soran Hoshi'ye sevimlice bakmıştım belki işe yarar diye. 

"Bence kaçıp kovalamaya gerek yok, oturup çay içsek hallederiz." derken ciddiydim. Ama sanırım onlar beni ciddiye almamıştı, üçü de üstüme geliyordu çünkü. 

Önümdeki Jungkook'u barikat olarak kullanıyor, oradan oraya çekip bana ulaşmalarını engelliyordum. Ama arkamı koruyacak kimsem olmadığı için ensemden geriye doğru çekilmiştim. Jackson sırtına ceket atarcasına beni kaldırmış sırtına atmıştı. Şu an belinden düşmek üzere olan pantolonun sardığı götünü izliyor ve beni yere indirsin diye ayaklarımı çırpıyordum. 

TrouvailleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin