-11-

184 23 20
                                    

Zar zor gözlerimi açtım. Depo gibi biryerdeydim. Neredeyse hiçbirşey göremiyordum, çok karanlıktı. Hareket etmeye çalıştım ama ellerim ve ayaklarım bağlıydı, ayrıca ağzımada bir bant yapıştırılmıştı. Ne yapmalıyım bilmiyorum. Ne hareket edebiliyor, ne de konuşabiliyordum. Derken yakından gelen ayak seslerini duydum. Bir anda ışıklar açıldı. Biri geliyordu.

"Vay vay, bakın kim uyanmış."

Bu ses Jay'in sesiydi.

"Günaydın küçük civciv."

Konuşmaya çalıştım, ama ağzımdaki bant yüzünden başaramadım.

"Ne? Birşey mi dedin? Ah, pardon. Unutmuşum."

Bir piç gibi gülümsedi ve sertçe ağzımdaki bandı çekti.

"Ah! Yavaş ol orospu."

"Hah! Ne kadar ayıp. Hangi derenin suyunu içtin Felix, senin ağız neler söyler öyle!"

"Ne kadar komik."

"Anlayana komik. Herneyse vaktimi sana harcayamam, gidiyorum."

"Lütfen de geri gelme."

"Evet, söylemeyi unuttum. Gelmem için yalvarana kadar gelmeyeceğim."

Suratında boktan bir gülümseme  vardı. Sinirlerim bozulmuştu. Bu kadar mal olmasına katlanamıyordum, benim gibi bir hayatı olsaydı, bu şeyleri kolayca çözebileceğimi biliyor olurdu.
Yine eve geç geldiğim günlerden birinde, Babam beni dövdükten sonra, ellerimi ve ayaklarımı bağlayıp beni odama kilitlemişti. O günden beri, beni her bağladığında ipleri gevşetip, bileklerime zarar gelmesini engelliyordum.
İpleri çözmek benim için çocuk oyuncağıydı.
Gerizekalılar beni sandalyeye bağlamamıştı. Kendimi yere attım. Arkamda bağlı olan ellerimi, bacaklarımdan geçirerek  önüme getirdim. Şimdi tek yapmam gereken ipleri gevşetmek ve sandalyeye tekrar oturmaktı. Eğer kaçmaya çalışırsam büyük ihtimalle yakalanırım. Çünkü buranın neresi olduğu hakkında ufacık bir fikrim bile yok.
Ağzımla ipleri çözmeye başladım. Ellerimi çözdüm sıra ayaklarımdaydı. Her iki tarafı da çözdükten sonra, ilk olarak ayaklarımı gevşek bir şekilde bağladım. Daha sonra sandalyeden destek alarak ayağa kalktım ardından, sandalyeye oturdum ve ellerimi arkada birleştirip hafif bir düğüm attım. Tam zamanında bitirmişim. Çünkü yaklaşan ayak sesleri duymaya başlamıştım. Ve evet, Jay gelmişti.

"Naber ufaklık?"

"Bana şöyle seslenmeyi bırak."

"Hmmm, hayır."

"Ne istiyorsun."

"Evet, o konuya gelicek olursa-"

*Telefon zil sesi*

"Ugh, şu aptal telefon. Beni bekle, derdim ama zaten beklemek zorundasın."

Jay uzaklaşıyordu. Kapının önüne çıktı. Kapı aralığından baktım, dışarıyı görebiliyordum. Bir depo'da değildim. Bir binanın içindeydim. Hemen iplerimi çözdüm ve sağ tarafımda duran demir boru parçasını elime aldım. Sessiz adımlaela ilerledim ve kapının arkasına geçtim. Yaklaşık 7-8 dakika sonra Jay içeri girdi.

"Hey, ben geldi- NEREYE GİTTİ BU!?"

Jay arkasını döndü.

"Selam, Sürtük."

Tüm gücümle demir sopayı kafasına vurdum. Bayılmıştı. Hızlı bir şekilde elindeki telefonu aldım ve dışarı çıkıp koşmaya başladım. Çok yorulmuştum. Dinlenmek için bir yer aradım.
Sol tarafımda çıkmaz bir sokak vardı. Oraya doğru ilerledim ve çöp kovasının yanına oturdum. Çok soğuktu, Jay'in telefonunu açtım, Allah'tan şifre yoktu. Ama şarkı çok azdı hemen aramalar kısmına girip Hyunjin'i aradım... Ama açmadı. Tekrar ve Tekrar aradım. Sonunda açtı.

"Neden sürekli arayıp duruyorsunuz?"

"H-hyunjin.."

"Felix... Sen misin!?"

"Korkuyorum Hyunjin.. Çok korkuyorum."

Gözyaşlarımı tutamamıştım.

"Lütfen sakin ol Felix. Bana hemen konum at, geliyorum."

Telefonu açtım ve Hyunjin'e konumu attım. O sırada gelen sesle bütün herşey mahvolmuştu. Hemen attığım konuma basılı tuttum ve benden sil'e bastım.

"SENİ SÜRTÜK!"

"FELIX! LÜTFEN BANA YERİNİ SÖYLE LÜTFE-"

Telefonu kapattım ve hızlıca yere attım. Arkamdaki çöp torbasını aldım ve Jay'e fırlattım. Yere düştü kenarından geçip koşmaya başladım. Arkamdan geliyordu. Rastgele sokaklara girdim ve koşmaya devam ettim. Nerede olduğumu bilmiyordum. Yaklaşık 17-18 dakika koştum. Jay yavaşlamıştı. İkimizde yavaşlıyorduk. Koşarken bir anda polis arabalarından çıkan siren seslerini duydum. Sonunda kurtulmuştum. Yağmur yapmaya başlıyordu. Polis araabalarını görünce durdum. Mutluluktan gözlerim dolmuştu.

"HAYIR HAYIR, FELİX DİKKAT ET!"

Boynumda sivri bir cisim hissetti. Birisi beni tutuyordu.

"UZAK DURUN! BİR ADIM DAHA ATARSANIZ, ONU ÖLDÜRÜRÜM!"

Bütün polisler silahını bize doğrultmuştu. Ve bir el silah sesi duyuldu. Korkudan dona kalmıştım. Ama vurulan ben değildim, Jay'di. Zar zor arkamı döndüm, karnından vurulmuştu. Şoktaydım, heryerim titriyordu. Hareket edemiyordum. Ayakta bile zor duruyordum. O sırada Jay son gücüyle ayağa kalktı ve elindeki bıçağı koluma sapladı. Ardından bir silah sesi daha duyuldu ve Jay yere düştü. Düşerken elindeki bıçak bacağımı kesmişti. Onunla birlikte bende düştüm. O hiçbir tepki vermiyorken ben acı içinde bağırıyor ve ağlıyordum. Yere düşen yağmur damlalarıyla birlikte kendimi bıraktım. Kafamı yere vurmamıştım. Biri beni tutmuştu.

"H-hyunjin... "

"FELIX LÜTFEN DAYAN, AMBULANS YOLDA GELİYOR. LÜTFEN!"

Hyunjin'i ilk defa bu kadar endişeli görüyordum. İlk defa ağladığını görmüştüm.

"H-hyunjin... Sana, b-birşey söyleyebilir miyim?"

"Felix kendini yormamalısın. Daha sonra söylersin. Lütfen!"

"Ö-ölürsem, nasıl s-söylerim?"

"Öyle birşey olmayacak Felix! Ambulans gelecek seni hastaneye götürecek, tedavi edilip gözünü açtığında bana gülümseyeceksin!!"

"S-seni... Se-seviyoru-"

Konuşacak gücüm kalmamıştı. Gözlerim kapanıyordu, sadece Hyunjin'in bağırışlarını duyuyordum.

"LÜTFEN FELİX! AÇ GÖZLERİNİ! YEMİN EDERIM BENDE SENİ SEVİYORUM LÜTFEN! LÜTFEN AÇ GÖZLERİNİ!"
.
.
.
.
.
.
.
.
Eğer asıl yazar bu hikayeyi okuyorsa söylemek istediğim birşey var... Hikayeyi bok ettiğim için özür dilerim 🥲 şu bölüm hiç içime sinmedi gerçekten. Umarım beğenirsiniz, söz verdiğim gibi 2. Bölümü de yazmaya başlicam bunu attıktan sonra. Görüşürüz 😭💓🌷

Hurt {Hyunlix}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin