Efsaneler der ki Anubis'in seçtiği kişi, Anubis'in ölümünde sonra bile onun görevini üstlenecek ve ölü ruhları Amenta'ya huzura kavuşturacak.
Almina rüyalarının bir çoğunda bazı imgeler ve vizyonlar görür, bu vizyonlardan biri ise Mısır ile ilgilidi...
Oy atmayı ve yorumlamayı unutmayınız başladığınız tarihi de atarsanız sevinirim <3
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Büyü günlük yaşamı yönetirdi, hastalıkta şifa olurdu, toplulukta var eden güçtü. Ölümden sonraki yaşamın teminatıydı.
Almina
"Evet sayın seyirciler aldığımız bilgilere göre, bugün ki onuncu kaybı sizlere bildirmek istiyorum." Haber spikeri dünya genelinde haberler vermeye devam ederken ben merakla bekliyordum. Bugün tam tamına yirminci gündü ve bu yirmi gün içerisinde sırra kadem basan insan kayıplarıyla beraberinde Antik Mısır döneminden kalmış esrarengiz bir eserin de çalınmış olduğuydu. Bu eserin tam olarak ne olduğunu hiçbir görevli söylemiyordu. Mısır'ın bunu söylememesini düşünürsek cidden önemli bir tarihi eser olmalıydı. Dünya çerçevesinde ün yapmış insanlardan bir ekip oluşturuyorlardı ben de buna dahildim. Ekip liderimiz olan Bay Max bana mail attığında ilk başta istememiştim, ta ki konuyu öğrenene kadar.
Mısır'ın belirli noktalarında devamlı olan kayıplar, halkı endişelendirip bunun internette paylaşılması ve dikkat çekilmesi gündemde büyük bir yaygaraya neden olmuştu. Bay Max ekipteki her bir üyeyi tanımam için bana üyelerin küçük birer biyografilerini tabletime yollamıştı.
İlk başta yer alan özel harekattan bir ajandı. Brandon Merst kendisi Amerikalı bir ajandı. Birçok göreve girmiş ve hepsinde başarılı olmuştu. Hırslı ve azimli biri olduğunu bir işi kolay kolay bırakmayacağını girdiği grevlerde ki röportajlarında duymuştum. Siyah hafif dalgalı saçları fazla uzun değildi. Açık teni ve yeşil gözleriyle cidden yakışıklı bir yüze sahipti. Geniş omuzları vardı duruşu dik ve kendinden emindi..
Bir sonraki üye bir Jeologdu. Kim Nam-Ra, Güney Koreli bu kadın fazlasıyla minyon tipliydi. Başarılı bir Jeolog olduğunu biliyordum. Birçok belgeseli ve ödülü vardı alanı ile ilgili. Siyah saçları sırtına doğru geliyor gözleri de tıpkı saçı kadar koyu bir renk olan kahverengilere sahipti. Süt beyazı teni ve bebeksi suratı ile birçok erkeğin dikkatini çekmiştir diye düşünmeden edemedim. Zayıf biri olduğu aşikârdı. Ama bir o kadar da asil duruyordu.
Elimde tuttuğum tableti yana kaydırıp bir diğer üyeye geçtim. Leon Arthur. Kendisi bir doktordu, durumumuzu düşünürsek mantıklı olduğunu biliyordum. Açık teni ve gür kahverengi saçı boynuna doğru geliyordu. Ormanı anımsatan gözleri ve yüzünde duran çarpık sırıtışı onun ne kadar ukala biri olduğunu ele veriyordu. Bilgilerde nereli olduğunu yazmaması fazlasıyla garibime gidiyordu ama pek de bu detayı önemsemeden yana kaydırdım.
Rebekah Will kendisi bir haritacıydı, Mısır da bulunduğumuz sebep için iyi bir seçimdi. Kumral saçları dalgalı ve beline kadar indiğini söyleyebilirdim. Kolay harita ezberleyebiliyor ve bu yeteneği okul zamanlarında keşfedilmişti. Bilgilerde Türkiye de yaşadığı geçiyordu annesi Yeni Zelandalı bir modelken babası ise Türk bir iş adamıydı. Ela gözleri ve buğday bir tenini es geçmeyecektim.
